Türk sinemasının yeniden canlanmasına, müjdeli gelişmelere ve umut veren projelere ihtiyaç var. Çünkü Türk sinema dünyası, mısır yapımcı kavgası ve pandemi sürecinin ardından zorlu bir dönemden geçti ve hâlâ geçiyor.
'Pek Yakında', 'İftarlık Gazoz', 'Arif v 216', 'Kız Kardeşler', 'Eltilerin Savaşı' gibi sevilen filmlerin yapımcısı Muzaffer Yıldırım'a "Dijital platformların artışı ve yeni filmlerin çok üretilmemesiyle beraber sinema kültürü yok mu oluyor?" diye sorduğumda aksine sinemanın daha çok değeri anlaşıldığını ve yolda harika projeler olduğunu söyledi.
Sahi ne oldu bizim sinema kültürümüze, salonda film izlemeyi özledik ama kimse üretim yapmıyor, ne izleyeceğiz? Yıldırım sinema adına müjdeli haberleri verdi. Bunların başında, 'Çok Aşk' filmi 27 Ekim'de vizyona giriyor. Devamında Sabahattin Ali'nin klasik eseri 'Kürk Mantolu Madonna'nın beyaz perdeye uyarlanacak olması geliyor. Bu, Türk edebiyatının önemli eserlerinden birini sinemaseverlerle buluşturacak ve kültürel mirasımıza yeni bir soluk getirecek.
Ayrıca, Türk sinemasının sevilen isimlerinden Gupse Özay, hem 'Lohusa' hem de 'Gupi' adında tatlı bir animasyon projesiyle sinemaseverlere sürpriz yapacak. Bu projeler, Türkiye sinemasının çeşitliliğini ve yaratıcılığını vurguluyor. Diğer bir heyecan verici gelişme ise Çağatay Ulusoy'la Koca Yusuf filminin yapılacak olması.
Türkiye'de bir ilk olan Dijital Sanat Müzesi X Media Art Museum ise başka şehirlere de açılacak. Kültür ve sanatın dijital platformlarda daha geniş kitlelere ulaşması, Türkiye'nin zengin kültürel mirasının daha fazla insanla buluşmasına olanak tanıyacak. Tüm bu gelişmeler, Türk sinemasının yeniden canlanması için umut verici adımlar olarak karşımıza çıkıyor. Pandemi sonrası sinemaseverlerin beklediği heyecan dolu anlar yakın gibi görünüyor. Sinemanın gücü, Türkiye'nin kültür ve sanat dünyasını daha da zenginleştirmeye devam edecek gibi.
Nice güzel projelere...
***
YAPAY ZEKA, HOLLYWOOD'DA KAVGA ÇIKARDI
Son yıllarda, yapay zeka teknolojileri, film ve televizyon dünyasının gündemini oldukça etkileyen bir konu haline geldi. Bu konu, özellikle Hollywood'da devam eden SAG-AFTRA (Oyuncular Birliği) ve WGA (Yazarlar Birliği) grevlerinin ana nedenlerinden biri olarak karşımıza çıkıyor. Neden derseniz, yaratıcı isimlerin, Yapımcılar Birliği (AMPTP) tarafından kabul görmeyen YZ kullanımının düzenlenmesi talepleri, film endüstrisindeki önemli bir çekişme kaynağı da ondan.
Yapay zeka, sanat dünyasında özellikle içerik üretimi ve görsel tasarım alanlarında büyük bir etki yaratmaya devam ediyor. Yapay zeka algoritmaları, eserlerin üretilmesinde insan katkısını minimuma indirebilecek kadar gelişti. Örneğin, yapay zeka tarafından üretilen metinler, senaryolar, hikayeler ve yazılar artık endüstri içinde yaygın bir şekilde kullanılıyor. Gelin görün ki yapay zeka tarafından üretilen içeriklerin sanatçıların orijinal eserlerine benzerlik göstermesi, telif hakkı sorunlarını gündeme getirdi. Özellikle Tim Burton gibi ikonik yönetmenler, kendi sanatsal tarzlarının yapay zeka tarafından kopyalanmasından rahatsızlık duymaya başladı. Özgün bir sanatçının tarzının, rızası olmadan yapay zeka kullanılarak taklit edilmesi, telif haklarına saygı eksikliği olarak algılandı. Tim Burton, Disney karakterleriyle kendi gotik estetiğinin yapay zeka tarafından harmanlandığı görselleri gördüğünde rahatsızlık hissettiğini dile getirdi. Bu, sanatçının kişisel ve yaratıcı tarzının bir robottan 'emilmesi' olarak tanımlandı.
Yaratıcı bir süreç olan sinema yönetmenliğinin, yapay zekanın insanlığını ve ruhunu emmesi şeklinde algılanması, Burton'un duygusal tepkisini yansıttı. Tim Burton'un yanı sıra, yönetmen Wes Anderson da benzer endişeleri dile getirdi. Anderson, son filmi Asteroid City'nin tanıtımı sırasında yapay zeka tarafından üretilen içerikleri hoş karşılamadığını belirtti.
Haksızlar mı? Bence değiller. Söz konusu sanatçının vizyonu, yaratıcılığı ve hatta rızası olmadan, bir sanatçının tarzında çalışmalar üretmek için yapay zekanın kullanılması, en hafif tabirle rahatsız edici.