Çocukların sosyal medyayı kullanmalarının yasaklanması adına başlatılan çalışmalar çok yakında tamamlanacak. Ben kısıtlama ya da belli saatleri kapsama gibi "yamalı" ve etkisi sınırlı bir kararı kabul etmiyorum. 16 yaşından küçük çocuklar için sosyal medya kullanımı tamamen yasaklanmalı.
Diledikleri kadar "Yasakçı" diye yaftalasınlar, linç edip, trollesinler, hepsine razıyım. Yeter ki çocuklarımızın geleceği kurtulsun.
Keşke bu yasak kararını ABD'den, Çin'den önce ilk uygulayan, bayraktarlık eden ülke biz olsaydık. Olsun, vakit asla geç değil, mücadeleden ödün vermeyelim, iyi uygulayalım ve demetleyelim yeter.
Neden mi bu kadar kesin ve tavizsiz konuşuyorum? Çünkü sosyal medyanın çocuk ve gençlere kazandıracağı hiçbir şey yok da ondan. Saçma sapan akımlar, makyajdan estetik uygulamalara kadar çocuğu tehlikeli biçimde vaktinden önce olgunlaştırmaya kalkan uygulamalar, alt metnini cinselliğin oluşturduğu kafaları bulandırıp dengeleri bozan sinsi mesajlar... Çocuğum bunlardan haberdar olmasa ne kaybeder ki? Tam tersine sağlam bir karakter oluşturmasına yardımcı olur bu habersizlik.
Bizim küçük Ela 2 yaşından beri gazetecilik, televizyonculuk, yönetmenlik işlerine müthiş ilgi duyuyor. Çekirdekten yetişsin diye çevre, hayvan sevgisi, ülke ve Atatürk sevdası üzerine hazırladığı faydalı videoları paylaştığımız bir özel kanalımız vardı. Örnek oluşturmak için bugünden itibaren onu da askıya alıyoruz. Haydi gençler, gelin peşimizden...
Gönül Dağı'na gönül koymak
Değerli okurum ve dostum Ali Uygur, Gönül Dağı dizisine biraz gönül koymuş:
"Yüksel Bey'ciğim, ekranların en güzel ve seyredilme oranı en yüksek dizilerinden Gönül Dağı iyice cıvıttı. Anadolu insanının örfünü, geleneklerini, yardımseverliğini, birbirine vefasını, tertemiz aşklarla harmanlayan ailecek seyredilen dizi artık saçma sapan bir komediye döndü. Tamam, böyle aile dizilerinde bir miktar komediye yer verilebilir ama komedinin de bir kuralı olmalı, güldürürken düşündürmeli, bir mesaj iletmeli. Önceleri bu tarz komedi dizide fazla göze çarpmıyordu ve dizinin ruhuna uygundu ama bu sefer o kadar saçmalandı ki... Son bölümlerde o robot anlamsızlığı neydi öyle? Dünya böyle bir sisteme daha ulaşamadı ama Gedelli'de iki üç genç ellerindeki kısıtlı imkanlarla bunu başardılar. Onlara Nobel ödülü verilse yeridir. Hele ki robotun dokuma tezgahı kurup bütün halıları dokuması tek kelimeyle absürt bir durumdu.
Yazık oluyor diziye ve seyircilere..."
Kırmızı kar yağdığı zaman...
Eşitlik her zaman adaleti getirmez. Ne yazık ki, kendilerini demokrasi havarisi ilan eden Batı'nın çifte standartları, eşitlik kavramını adalete eşitlemez.
Bunun son örneği önceki akşam Beşiktaş'ın Maccabi Tel Aviv takımıyla oynadığı maçta bir kez daha ortaya çıktı. İsrailli futbolcu attığı golden sonra sevincini İsrail bayrağına dönüp asker selamı vererek kutladı. Benim bu yazıyı kaleme aldığım saatlerde UEFA'dan konuyla ilgili bir inceleme, araştırma ya da cezalandırma girişimi gelmemişti. Bana göre geleceği de yok zaten.
Oysa A Milli Takımımız'ın oyuncuları Fransa maçında topluca asker selamı verdikleri için hem kınama hem de 50 bin Euro para cezası almıştı. Aynı şekilde futbolcumuz Merih Demiral bir başka maçta bozkurt işareti yaptığı için faşist ilan edilerek yerden yere vurulmuştu.
Şimdi herkes UEFA'dan eşitlikçi, adil bir ceza kararı bekliyor. Bence çok beklerler. Savaş suçlusu ilan edilip görüldüğü yerde tutuklanması kararı alınan Netanyahu, ne zaman demir parmaklıklar ardına girerse, o İsrailli futbolcu da o zaman ceza alır. Yani kırmızı kar yağdığı zaman...
Çünkü Batı standartlarına göre ne yazık ki bazıları "daha" eşittir!..
Gaf kürsüsü
Demirbaş okurumuz Muharrem Akduman ilginç bir haberin altını çizmiş: İzmir'de bir Tekel bayii, yasak saatinde alkol isteyen müşterisine içki satmamış, hediye etmiş ve böylece cezadan kurtulmuş!..
Zap'tiye
Adam, taklit ve tağşiş listesine giren firmasının ismini Hadis koymuş. 5 katı fazla ceza kesilmeli!
Ne demiş?
Ev hapsi kararı kaldırılan Serdar Ortaç bilmem kaçıncı kez tövbe etti: "Başıma gelenler herkese ders olsun. Tövbe, herkes bundan ders çıkarsın."
