Yaz boyunca tartışma sürüp gitti, "İstanbul'da parasız denize girecek yer kalmadı" diye... Zira hem Avrupa hem de Anadolu yakasında tüm sahiller; plaj, restoran ve kafelerin tekeline geçmiş, ayağınızı denize sokmanın bedeli 400 ile 1200 lira arasında değişir olmuştu.
4 kişilik bir ailenin İstanbul'da bir günlüğüne denize girme maliyeti, mütevazi yiyecek ve içecek paralarıyla birlikte en az 3000-3500 lirayı buluyor. Hatta bazı plajlara girmek için birkaç gün önceden rezervasyon yaptırmanız gerekiyor.
Peki sahiller böyle de ormanlar farklı mı? Şöyle mis gibi bir orman havası alıp, ailece piknik yapmanın maliyeti de beach'lerden aşağı değil. Her iki yakada da ücret ödemeden ormana giriş yapmanızın imkanı yok. Zaten yangın tehlikesi yüzünden pek çok yerde orman alanlarına giriş de yasak. Park Orman gibi özel işletmelerin giriş ücretleri plajlarla yarışırken, işletmesi Orman Bölge Müdürlüğü ya da İBB'ye ait Belgrad Ormanları, Atatürk Arboretumu, Beykoz Kent Ormanı, Kemer ve Göktürk'teki alanlara giriş de ücretli.
Geliri kısıtlı İstanbullular yaz boyunca denize giremiyor, ormana adım atamıyor, piknik yapamıyor. Hele bahçesi, balkonu da yoksa vay haline!..
İSKİ'nin fatura tuzağı
İnsanlar su faturaları yüzünden İSKİ'ye isyan halindeler. Özellikle haziran ayından sonra suya getirilen astronomik zamlarla suyun metreküpünün, doğal gazın metreküpünü 5'e katlaması tahammül sınırlarını aştı.
Bütün bunlar yetmiyormuş gibi pek çok vatandaş tarafından sosyal medyada "tuzak" ya da "dolandırıcılık" olarak nitelendirilen bir "İSKİ keyfiyeti" daha var. Sayaç okuma sürelerini geciktirerek su tüketimini sanki çok artmış gibi gösterip "lüks tüketim" tarifesine taşıyorlar. Yani 28-29 gün olması gereken okuma aralığını 30-35 güne uzatarak faturanızı lüks tüketim tarifesi üzerinden yani çok daha pahalı ödemenizi sağlıyorlar.
Geçenlerde bir vatandaş sosyal medyada isyan ediyordu:
"Sayın İmamoğlu biz emeklilere kurduğunuz yeni tuzak bu mu?"
Bu kadarı fazla değil mi?
Dün sabaha yine bir metrobüs kazasıyla uyandık. Kim bilir bu kaçıncı oldu.
Metrobüslerin kendilerine ayrılmış özel bir yolu var. Tek sıra halinde, belli bir hız limitinde yol alıyorlar. Birbirlerini sollama gibi bir seçenekleri de yok.
Buna rağmen bu kadar sık kaza yapmalarının mutlaka geçerli bir sebebi olmalı.
Metrobüslerden sorumlu İstanbul Büyükşehir Belediyesi, eskiyen araçları yenileriyle değiştirmekte geç mi kaldı? Araçlar mı bakımsız? Şoförler mi eğitimsiz? Bir türlü bitmeyen yol çalışmaları mı sürücüleri zorluyor? Yoksa güzergahlarda teknik bir sorun mu var?
Neyse ne ama metrobüsler vatandaş için başlı başına bir güvenlik sorunu haline dönüştü. Belli ki aynı vurdumduymazlık devam ettiği sürece İstanbul'da metrobüse binmek, korku tüneline girmekle eş anlamlı olacak.
Gaf kürsüsü
Sokaktaki kadına mikrofon uzattılar: "Son peygamber kimdir?" Kadın: "Bilmiyorum valla, yaşım küçük olduğu için." Muhabir: "Kaç yaşındasınız?" Kadın: "1998 doğumluyum."
Zap'tiye
Sanki az bölünmüşüz gibi, memleketi "Alparslancılar - Atatürkçüler" diye bölmeye kalkanlara lanet olsun! 30 Ağustos Zafer Bayramımız kutlu olsun.
Ne demiş?
"Gidenlerden bir tek seni bana ekledim, seni deli gibi özledim diyor Manchester City taraftarı İlkay'a.." (beIN Sports spikeri Ali Okancı'ya bakılırsa tüm City taraftarı Mustafa Sandal tutkunu)