Oyuncu Can Yaman bir kez daha "ego şov" yaptı. Türkiye'yi terk edip İtalya'ya yerleşen Yaman, geçen hafta 15 İtalyan arkadaşıyla İstanbul'daki bir mekanda eğlendi. Çıkışta yine o çok bildik kibirli, agresif hallerine bürünüp kendisiyle röportaj yapmak isteyen basın mensuplarına tavır koydu. Bu arada etrafına etten duvar ören arkadaşları ve korumalarının kaba tavırları da dikkatten kaçmadı. Can Yaman daha önce de kendisini görüntüleyen bir hayranının cep telefonunu fırlatıp kırmıştı.
Can Yaman'a öğüt verecek değilim. Nihayetinde her koyun kendi bacağından asılır. Onu şöhret yapanın, o magazin muhabirleri olduğunu hatırlatmak isterim sadece. Bir de şöhreti taşımanın, şöhret olmaktan daha zor olduğunu...
Can Yaman o gecenin ardından sosyal medyasından magazin muhabirlerine çemkirmiş. "Size kendi sirkinizde iyi eğlenceler" filan buyurmuş. Vallahi seni İtalyanlara kaptırmak (!) başımıza gelen en hayırlı iş olmuş. Şimdi İtalyanlar düşünsün...
Son sözüm: Bundan böyle "Gidin Can Yaman'ı çekin" diyen magazin şefi de, onu görüntüleyen muhabir de meslektaşım değildir.
Sürgünde küskün öldü
Yeşilçam'ın en yakışıklı ve yetenekli oyuncularından Tolga Savacı, ABD'de 60 yaşında öldü. Bana göre sürgündeydi. Çünkü onca parlak kariyerine rağmen yaşı ilerlediğinde ne sinemadan ne televizyondan umduğu iş tekliflerini alamamıştı. ABD'ye yerleşme kararını bir röportajında şu sözlerle açıklamıştı: "İstemediğim rolleri canlandıracağıma, ABD'de 4 lisanımla, pompacılık da dahil bir iş bulurum herhalde diye gittim."
Oysa yaş aldıkça oturan yüzü ve harika fiziğiyle adil bir oyunculuk düzeninde kendini sürgüne atmasına hiç de gerek olmayacaktı. Ama bizim sektörde ne yazık ki tek kriter, ahbap-çavuş ilişkileri. Eğer bir "klanın" üyesi değilseniz, evde iş bekler durursunuz.
Yukarıda Can Yaman değerlendirmemi okudunuz. Burada da Tolga Savacı'ya yaktığım ağıtı. İkisini bir karşılaştırın isterim.
Futbol filmleri neden izlenmiyor?
Türkiye'de büyük çoğunluk futbolla yatıp kalkıyor. Statlar doluyor, yayıncı kuruluşun decoder'leri peynir ekmek gibi satılıyor. Pazartesi günleri arkadaş toplantılarının, kıraathane sohbetlerinin, Whatsapp gruplarının tek konusu futbol.
Gel gelelim, ülkemizde yapılan futbol temalı filmler gişe yapmıyor. Son olarak, Fenerbahçe'nin işgal yıllarındaki onurlu direnişini anlatan Zaferin Rengi filmi de hayal kırıklığı yarattı. Senaryosu, prodüksiyonu ve oyunculukları ile son derece cazip bir film olmasına rağmen ilk haftasında sadece 84 bin kişi tarafından izlendi. Toplamda 200 bin gişe yapsa iyidir...
Dar Alanda Kısa Paslaşmalar filminin de akıbeti benzer olmuştu. Belli ki futbol seyircisinin kapsama alanına sinema salonları girmiyor.
Velhasıl, tribünlerdeki coşkuya güvenip futbol filmi yapan prodüktörler maça 1-0 yenik başlıyor.
Pilot koltuğuna çocuğunu oturtunca
National Geographic'de tek bir bölümünü kaçırmadığım, bazı bölümlerini iki/üç kez izlediğim Uçak Kazası Raporu belgeselinde geçen hafta havacılık tarihinin en ilginç ve en trajik kazalarından biri konu edildi. 23 Mart 1994'de Rus havayolu şirketi Airoflot'un 593 sefer sayılı Moskova - Hong Kong seferinin kaptan pilotu Kudrinsky, yolcular arasında bulunan oğlunu ve kızını kokpite aldı. Oğlu Eldar'ı (16) pilot koltuğuna oturttuğu anda ise her şey kontrolden çıktı. Çocuk, bilmeden uçağı otomatik pilottan çıkartınca dağa çakılan uçaktaki herkes (75 kişi) hayatını kaybetti.
Pilotluğun "çocuk oyuncağı" olmadığını öğrenmenin bedeli 75 can olmuş. Ne yazık...
Şeref kürsüsü
Arka Sokaklar, zor günler geçiren Serpil Örümcer'e el uzatıp konuk oyuncu olarak oynatarak büyük bir vefa örneği gösterdi.
Zap'tiye
Kavganın, dövüşün eksik olmadığı Survivor'da Acun'un milyonlar harcayıp onca parkur kurmasına gerek yok. Tek bir boks ringi yeter!
Ne demiş?
"Reklam filmi çevirmekten İcardi'nin sahada yürüyecek hali kalmamış." (Erman Toroğlu'nun A Spor'daki yorumu)