Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş, bazı dizilerin aile yapısını olumsuz etkilediği söylemleriyle ilgili, "RTÜK ile ailenin korunması ve güçlendirilmesine yönelik gerçekleştirdiğimiz işbirliği kapsamında dizi yapımcıları ile bir araya geleceğiz. Akademisyenlerin de katılacağı toplantıda hassasiyetlerimizi ele alacağız" dedi.
Gecikmiş ama yine de faydalı bir girişim. Yıllardır ekran başında eleştirel bakış açısıyla dizi izleyen bir televizyon yazarı olarak bazı tespitlerimin toplantı öncesinde işe yarayabileceğini düşünüyorum:
1- Türkiye'de insanlara olumlu ya da olumsuz mesaj ulaştırmanın en kestirme ve etkili yolu dizilerden geçer. Çünkü Türk insanı günde 5 saat boyunca televizyona baktığı kadar kimsenin ağzının içine bakmaz. Dizilerin bu gücünü kimse görmezden gelmemeli.
2- Senaryolarda öncelikli kaygı reyting olduğu sürece cinsellik, gayrimeşru ilişkiler ve şiddet içeriği önlenemez.
3- Sorun polisiye tedbirlerle değil, ancak teşvikle önlenebilir. Türk aile yapısına uygun, örf ve adetlerimizi koruyup gözeten, subliminal mesaj içermeyen yapımlar, devlet tarafından maddi ve manevi desteklenmelidir.
4- Dizilerde hangi sahne ve diyalogların hayatın normal akışının gereği, hangisinin "Reyting amaçlı iliştirme" olduğunun belirlenmesi, RTÜK içinde oluşturulacak uzman, saygın ve tarafsız bir kurulun inisiyatifine bırakılmalıdır.
5- Neredeyse kural tanımaz bir yayın politikası izleyerek büyük bir ahlak erozyonuna yol açan dijital platformlar çok daha etkin bir şekilde denetlenmelidir...
Bize nezaket lazım
Milli Eğitim Bakanlığı'nın okul müfredatına Görgü Kuralları (Adab-ı muaşeret) dersini koymasını tüm kalbimle destekliyorum. Zira görgü ve nezaket son zamanlarda ihmal ettiklerimizin başında geldiği için kabalık, öfke, şiddet ve zevksizlik hayatımıza egemen oldu.
Görgünün tanımı ve anlamı aslında çok geniş. Eskiler bunu "Oturup kalkmasını bilmek" şeklinde özetlerdi. Ama içinde kibarlığı, empati kurmayı, şıklığı, çevresindeki insanlara sevgi ve saygı duymayı da barındırırdı. Bu nedenle eskiler "Asil azmaz, bal kokmaz" derlerdi.
Bugün şiddete meyilli bir toplum haline gelmemizin, en ufak bir olayda küfreden, kırıp döken barbarlara dönüşmemizin temelinde görgü ve nezaket eksikliğimizin yattığı bir gerçek. Bu yeni dersin okullarda giderek önü alınmaz bir tehlike haline gelen akran zorbalığını engellemede önemli bir katkı sağlayacağını da umuyorum.
İnşallah bu sayede, toplu ulaşımdaki "Bacaklarınızı bitiştirerek oturun" uyarısı yapan utanç verici ikaz tabelalarına da gerek kalmaz.
Alışveriş yaparken uyuz olmayın!
Yok, yok, sabır sınavı haline gelen fahiş fiyatlardan söz etmeyeceğim. Bahsedeceğim, gerçek uyuz vakaları.
Ne yazık ki yıl 2024 olmasına rağmen özellikle büyük kentlerde uyuz vakaları büyük bir artış gösteriyor. Uyuz deyince aklımıza önce bakımsız sokak hayvanları gelmesine rağmen uzman hekimler özellikle alışverişe dikkat çekiyor. İstanbul Okan Üniversitesi Hastanesi, Dermatoloji Bölümü'nden Uzm. Dr. Serpil Uysal, "Özellikle havlu, kıyafet, çarşaf gibi kişisel eşyalarla temas, bulaşı kolaylaştırır. Alışveriş esnasında denenen kıyafetler de risk içermektedir" diyor.
Önemli bir not daha:
Uyuz teşhis edilen kişinin kıyafetlerini yıkamak yetmiyor. Bu giysileri önce hava almayan bir plastik torbanın içinde en az üç gün bekleterek parazitleri öldürmek gerekiyor.
Gaf'let kürsüsü
İşte dünyanın çivisinin çıktığının son işareti: İngiltere'de bir genç kız, bekaretini internet üzerinden açık arttırmaya çıkardı. En yüksek teklifi 1.2 milyon Euro ile (Yaklaşık 38 milyon lira) bir siyasetçi verdi.
Zap'tiye
Her şeye çare buluruz evvelallah... Depreme bile... (!)
Ne demiş?
Muhabirler İrem Derici'ye yeni yıl dileğini sordular. Bir toplantıya yetişmek için acele eden ünlü şarkıcı kestirip attı: "Bir tek ben iyi olayım, herkes kötü olsun..."