Bir alışveriş sitesinin duygu yüklü reklamı her seferinde beni alıp "vefa" semtine götürüyor.
Adamın yüreği, yaşlı babasının uzak bir köyde tek başına kalmasına el vermiyor. Alışveriş sitesinden babasını şehirde kendi evlerine yakın bir yere taşıyabilmek için ev aramaya başlıyor. Eşi "Galiba en uygun evi buldum" diyerek kocasına telefonundan o ilanı gösteriyor.
Reklamın sonunda bir de bakıyoruz ki, bizim çift, babalarının köydeki evine komşu bir binaya taşınıyorlar. Anlıyoruz ki, en uygun ev, yaşlı babalarına en yakın evmiş...
Reklamda en çok etkilendiğim detay ise teklifin oğuldan değil de gelinden gelmesi. Böyle insanlar var, biliyorum. Nereden mi? Kendi ailemden...
Yaşlanan insanları, gönülden bağlı oldukları mekanlardan koparıp, kentin betonunda, apartmanların gölgesinde odalara hapsetmek onları incitir, yaşama azimlerini kırar. Mümkünse siz onlara yakın durmaya bakmalısınız.
Hayatlarının son döneminde Çanakkale Küçükkuyu'da yaşamayı seçen annem ve babam yaşlanıp da elden ayaktan düşmeye başladıklarında hemen her hafta sonu gidişdönüş 1000 kilometreyi göze alıp, yanlarına giderdim. Yazları da tüm iznimi orada kullanırdım. Sonra nöbeti ağabeyim ve yengem devraldı. Yanlarına taşınıp, son yıllarında her ikisine de bebekler gibi baktılar...
Dedim ya, bu reklam her izleyişimde beni "vefa" semtine götürüyor. Vefanın bir semt adından ibaret olmadığını görüp, bunu bizzat yaşamak ne güzel...
Yalnız ve güzel ülkem
İnsanımız 2023'de arama motorlarında en çok neleri aratmış biliyor musunuz? 9'uncu sırada "Solaryuma giderken ne giyilir?" var. 8'inci sırayı ise "88 hangi şehrin plakası?" sorusu alıyor. (Türkiye'de 81 il olduğunu hatırlatayım) 7'inci sırada ise "İstanbul depremi ne zaman?" sorusu var. (Sanırsınız tarifeli ada vapuru seferini soruyorlar...)
Ama beni en çok birinci sırada yer alan soru üzdü. 2023 yılında insanımız arama motorlarına en çok "Kendimi çok yalnız hissediyorum" diye yazmış. İşte bu büyük bir tehlike. Sosyologlar ve psikologlar buna ne der bilmiyorum ama benim yakıştırdığım isim: Sosyal Melankoli.
Bu ruh halimiz; neden asık suratlı, depresif ve şiddete meyilli bir toplum haline dönüştüğümüzü açıklıyor olabilir. Galiba öncelikle bu psikolojik hastalığımızı rehabilite etmeliyiz. Gerisini uzmanlara bırakıyorum...
Robot olmamıza çeyrek var
Yapay zeka hayatımızda giderek daha fazla yer kaplamaya başladı. Yapay zeka programlarını kullanarak kitap, senaryo, hatta köşe yazısı yazanlar olduğunu daha önce size bu köşeden duyurmuştum.
Olayın, mesleğimi ilgilendiren kısmına gelince: Yapay zeka ile kitap, şiir, senaryo ve köşe yazısı yazmak, yaratıcılığı ve edebiyatı öldürür, fikir çeşitliliğini azaltır, kültürü köreltir diye döşünüyorum. Çünkü yapay zeka dediğiniz, algoritmaları kullanır. Fikir ve sanat dünyası tamamen yapay zekanın kontrolüne geçtiğinde giderek tüm eserler (!) birbirine benzemeye başlar, fikirler tek tip üniforma giyer. Yani robotlar insanlığın hizmetine gireceğine, insanlar robotlaşır.
Son zamanlarda yapay zekayı konu alan belgesellere duyduğum ilgi de ister istemez arttı. Son olarak National Geographic kanalındaki Geleceğe Doğru belgeselini izlerken açıkça dehşete kapıldım. Zira yapay zekanın hedefinde "yapay bilinç oluşturma" çalışmaları vardı. Yani bağımsız olarak karar alma yeteneğine sahip robotlar. Peki bu işin sonu nereye varır? Robotların "robot olduklarını anladığı" an insanlık adına bir kırılma yaşanmaz mı? Allah esirgesin...
Gaf'let kürsüsü
Bursa'da 14 yaşındaki öğrencisini istismar eden öğretmen S.Y.'nin mahkemedeki savunması mide bulandırdı. "Ben onun yaşının 15'ten büyük olduğunu düşünüyordum."
Zap'tiye
Kimin aklına geldiyse beyninden öpüyorum.
Ne demiş?
A Haber'de muhabir Sefer Erçe, Göller Ekspresi'ne eklenen yeni seferleri anlattıktan sonra stüdyoya dönüşte sunucu Cansın Helvacı "Sefer'den seferleri öğrendik, eyvah, eyvah..." deyip kahkahalara boğuldu.