Evet, sanatçı söyleyecek sözü olan insandır. Evet, sanatçı yaşadığı toplumun derdine, tasasına, sevincine, heyecanına ortak olmalıdır. Evet, herkes gibi sanatçının da siyasi fikri, tercihi olabilir. Ama bir sanatçı, kendi sanatını ihmal edip de "siyasi borazanlık" uğruna işini ihmal ederse, işte buna itiraz ederim.
Fazıl Say günlerdir bestelediği 100. Yıl Marşı'nın reklamını yapıp duruyordu. E "müziğin dahi çocuğu" bu özel yılda özel bir beste yapar da biz dinleyiciler heyecanlanmaz mıyız? Ben de deli gibi merak ettim tabii... Ancak dinleyince psikolojim detone oldu.
Marş dediğin milli duyguları ayağa kaldırır, tüyleri diken diken eder, insanın gözünden yaş getirir... Ama neredeyse yarısı "Lay lay lay" sözlerinden oluşan bu marş ancak ilkokul öğrencilerinin okuma bayramına layık bir çocuk şarkısı olabilirdi. Bir kere; marşın sözlerini oluşturan, Ayten Mutlu'nun 1984 yılında yazdığı Ver Elini şiiri bana göre hiçbir edebi değer ve derinlik içermiyor. Buna bir de Fazıl Say gibi bir yeteneğin elinden nasıl çıktığına hâlâ inanamadığım prozodi hataları (Söz ve müzik uyumsuzluğu) eklenince ortaya kulak kanatan bir trajedi çıkmış.
15'ten fazla müzik yarışmasında jüri üyeliği yapmış ve bu süreçte halkın müzikle ilgili tercihlerinden, beğeni ve alışkanlıklarından bilfiil haberdar olmuş biri olarak bu marşın beğenilmeyeceğinden, benimsenmeyeceğinden adım gibi eminim.
Fazıl Say keşke 100. Yıl Marşı için piyanosu başında geçireceği saatleri, sosyal medya başında iktidara laf yetiştirmek için heba etmeseymiş...
Biz aslında böyleydik
Geçen hafta sanat dünyası önemli bir ismini yitirdi. Sinema, tiyatro ve diziler evreninden ışıltılı bir yıldız daha kaydı: Rana Cabbar... Özellikle tutulan dizilerin önemli karakter oyuncusu olarak televizyon dünyasında şöhrete ulaşmıştı. Toprağı bol olsun...
Bu kaybın ilginç bir tarafı vardı. Ölümünden önce pek az kimse Rana Cabbar'ın Ermeni olduğunu biliyordu. Bu bana, millet olarak unutulmaya yüz tutmuş bir hasletimizi hatırlattı. Bizim çocukluğumuz ve gençliğimizde birinin uyruğunu, kökenini, dinini veyahut mezhebini sorgulamak ayıp sayılırdı. En fazla memleketini merak ederdik, o kadar... Hatta mahallemizde bazı arkadaşların, tanıdıkların Alevi olduklarını, cenazeleri Cem evinden kaldırıldığında öğrenirdik. Şimdilerde ise koskoca parti liderleri, cumhurbaşkanı adayları bile siyasi kampanyalarını mezhepleri üzerinden yürütmeye çabalıyorlar. Yazık ki, ne yazık....
Ve neşter kadını yarattı
Memleketin neredeyse tüm kadınları estetikçilerin kapısında kuyruk oluyorsa, bunun en büyük nedenlerinden birinin de şarkıcı Ceylan olduğunu düşünüyorum.
"Küçük Ceylan" adıyla tanındığında böyle kara kuru bir çocukcağızdı. Ergenlikle birlikte değişimi başladı. Ardından defalarca ameliyat masasına yatıp, kendini estetikçilerin maharetine teslim ettikten sonra ortaya Ceylan 2.0 sürümü çıktı.
Akrabaları bile onu tanımakta güçlük çekti.
Ceylan, son olarak evrimini Marilyn Monroe olarak tamamladı. Monroe'ya benzeyen fotoğrafını sosyal medyasında paylaşıp altına da "Marilyn Ceyloo" yazdı. Bana da onun ilk ve son fotoğraflarını yan yana koyup, yorumu size bırakmak kaldı.
Şeref kürsüsü
Doğumunu yaptırdığı her çocuğu 5 yaşına geldiğinde Anıtkabir'e götüren Dr. Banu Çiftçi'ye kocaman bir alkış.
Zap'tiye
Kim Milyoner Olmak İster?'de yarışmacıların kullanmadan eve götürdükleri jokerler, toplu taşımada ya da market alışverişlerinde kullanılsın.
Ne demiş?
"Tebrik ederim... Ay pardon, teşekkür ederim..." (Atv'deki Kim Milyoner Olmak İster? yarışmacısının heyecandan toz şeker gibi dağıldığı anlar)