Turkuvaz Medya'nın bir şirket değil, adeta nefes alıp veren canlı bir varlık olduğunu ancak burada çalışanlar bilirler. Bu durum, son felaketle bir kez daha tescillendi. Tüm çalışanlar yardım kolileriyle TIR'ları doldurdu, holdingin şirketlerinden KargomSende'nin depoları her gün buraya çalışanlar tarafından getirilen giyecek, yiyecek, ilaç, oyuncak kolileriyle dolup taştı. Şirketimizin giriş katında kurulan kan verme merkezine gösterilen yoğun ilgi, Kızılay çalışanlarını bile şaşırttı. Turkuvaz'ın haber ekipleri sadece felaketin etkilediği hemen her mahallede konuşlanıp, haber duyurmakla kalmadılar, ihbarlarıyla adeta kurtarma ekiplerinin, yardım organizasyonlarının da rehberi oldular, insanlarımızın sesini tüm Türkiye'ye duyurdular. Merkeze döndüklerinde sadece haber ve görüntü değil, bolca da hayır duası getirdiler.
Ne güzeldir ki, şirketimizin yönetimi de, bünyesinde barındırdığı bu "güzel insan" potansiyelinin farkında ve onlara hak ettiklerini vermekte bir an bile gecikmiyor. Geçen hafta şirketimizin içinde en iddialı GYM merkezlerini kıskandıracak bir cimnastik salonu açıldı. Malum, bizim meslek dünyanın en stresli iş kollarından biri. Azıcık kendinizi bırakıp, sıkça da hareketsiz kaldınız mı tansiyondan, şekere tüm hastalıklar kapınızda bekliyor. İşte bunun için şirket içinde bir cimnastik salonu bulunması elzemdi. Büyük restoranların gıpta edeceği mönülere sahip kocaman restoranımız, kafelerimiz, tam teşekküllü tıbbi müdahale merkezimiz ve yine bünyemizde bulundurduğumuz kitapçı (D&R) ile Turkuvaz Medya Binası, dünyada da eşine az rastlanacak bir yayın kompleksi haline geldi. Şimdi bunlara bir de tüm çalışanlarımıza diyet ve sağlıklı beslenme konularında rehberlik edecek bir merkez eklendi. Ayrıca binamızda Turkuvaz Akademi var. Yayın kuruluşlarımızda geleceğe yön verecek yeni kuşağı orada yetiştiriyoruz.
Dedim ya; benim şirketim insandır, insana yatırım yapar.
Ne mutlu "Turkuvaz'da çalışıyorum" diyene...
Oscar'da favorim kazandı
Yok, yok ödülleri silip süpürerek 7 heykelcik kazanan Her Şey Her Yerde Aynı Anda'dan söz etmiyorum. Benim favorim Pinokyo idi. Animasyon film dalında sonuna kadar hak ettiği şekilde Oscar'ı kazandı.
Pinokyo'yu Netflix'te kızımla birlikte izleyip hayran kalmıştık. İkide bir birbirimize dönüp, "Bunu nasıl yapmışlar? Ne kadar gerçek görünüyor?" diye sorup durmuştuk. Animasyon karakterlerin her mimiği, her jesti yüzde yüz gerçek gibiydi. Uyguladıkları nasıl bir teknik ise sanki tüm karakterleri ete kemiğe büründürmüşlerdi.
Sadece tekniği mi? Bugüne kadar okuduğum ve izlediğim en mükemmel Pinokyo yorumuydu. Aslını bozmadan ama içine son derece güncel mesajlar, öğretici yan öyküler ekleyerek ortaya muteşem bir "eser" çıkarmışlar.
Dijital platformlardan ya da internet üzerinden... Nereden bulursanız bulun ve çocuğunuzla birlikte mutlaka izleyin derim.
Ne demiş?
Miras kavgasına tutuştuğu 4 akrabasını öldüren Ahmet Salih Belginer mahkemede kendini şöyle savundu: "Göğsümde bir enerji patlaması oldu, ondan öldürdüm."
Gaf kürsüsü
Muharrem İnce: "300 kişilik ekibim var. Ama bunlar ekipte olduklarını bilmiyorlar. Atandıklarında çok şaşıracaklar..." (Milli Piyango gibi... Size de çıkabilir!)
Zap'tiye
Yıldız Tilbe yer çekimine inanmadığını söylemiş. Eh, bu kadar "uçsam" ben de hissetmezdim...