Görüntüleri izlememiş olamazsınız. Çünkü hem haber bültenlerinde, hem ekranda kurulan sabah masalarında, hem de sosyal medyada uzun uzun gösterildi. Gösterildi de, doğrusu ben hiçbirini sonuna kadar izleyemedim. Konya'daki barınaktaki bir görevli, köpekleri kürekle kafalarına vura vura öldürüyor, irinin işini bitirip, sıradakine girişiyordu. Etrafındaki diğer görevliler ise film gibi olan biteni izliyordu. Zavallı hayvanlar acı içinde can çekişirken o vahşi, Allah'ın sessiz kuluna vurmaya devam ediyorlardı.
Buranın adı "barınak." Yani bakıma muhtaç hayvanların fiziki ve ruhsal açıdan doyurulup, bakıldıkları, korundukları özel yer. Gelin görün ki Nazi kamplarını mumla aratacak bir vahşetin adresi olmuş.
Düşünün, günahsız bir zavallı hayvana bunu yapan kişi - Allah korusun - kendisine küfreden, canını acıtan insana ne yapmaz? İşte sırf bu nedenle o kişilere verilecek cezanın en yakın takipçisi olacağım. Çünkü bu yapılan, sadece hayvana karşı izlenen bir suç değil. Her şeyden önce Yaradan'a isyan...
Bir caninin bir hayvana eziyet ederek, onu en vahşi yöntemle katletmesinin hepimize bir maliyeti var. Sizi bilmem ama ben hâlâ kendimi toplayamadım. O vahşiler, sadece o zavallı hayvancıklara değil, hepimizin ruhuna eziyet ettiler. Onun için bekliyorum. Görevli hakimler bu eşi benzeri görülmemiş suça, sadece "Kabahatler Kanunu" üzerinden mi ceza verecekler, yoksa bunu bir "insanlık suçu" olarak mı görecekler.
Bekleyip, göreceğiz...
Ölü evinde yemek yapılır mı?
Prof. Nihat Hatipoğlu'nun Atv ekranlarında pazar sabahları sunduğu Kur'an ve Sünnet programında babasını yeni kaybetmiş olan bir kadın, Eyüp Sultan'ın önünden hocamıza dert yandı:
"Babamı yeni kaybettim. Ama evimize gelip gidenlere yemek yetiştirmek için bir hafta boyunca mutfaktan çıkamadım. Yemek yapmaktan yasımızı tutamadık. Millet sanki eve taziye sunmaya, dua etmeye değil de yemek yiyip, sohbet etmeye gelmişti. Biz babamızın vefat ettiğini ancak bir hafta sonra algılayabildik."
Gerçekten de eve taziye için gelenleri ağırlama telaşı, insanın acısını yaşamasına izin vermiyor. Aslında bizde yerleşik bir adet vardır. Taziye evine komşular yemek taşır ki, acılı evin sakinleri bu zor günlerinde yemek ikram etmek için ayrıca bir emek ve çaba sarf etmesinler.
Nihat Hatipoğlu hocamız da o kadına verdiği cevapta şöyle dedi: "Sadece uzaktan gelen ve kalacak yeri olmayan akrabalar için yemek pişirilmesi doğrudur. Eve her gelenin karnının doyurulması için bir emir, talimat ya da Kur'an'da bir sure yoktur. Vefat edenin kırkı çıktıktan sonra garip gurebaya hayır için bir yemek verilmesi yeterlidir."
En esmer Arjantinliler
Katar bu Dünya Kupası işinin altından başarıyla kalktı. Tesisler mükemmel, organizasyon kusursuz, tanıtım harika. Öyle ki, açılıştan önce organizasyona renk katmak için Pakistanlı işçilere günde 300 lira harçlık, üç öğün yemek ve ücretsiz konaklama sağlayarak onları taraftar kılığına bile soktular. Sokaklar, üzerlerinde farklı ülkelerin formaları ve bayraklarını taşıyan coşkulu (!) taraftar grupları ile doldu.
Yukarıdaki fotoğraf da o anların birinden. Karşınızda dünyanın en esmer Arjantin taraftarını görüyorsunuz. Keşke küçük bir kurs verip Pakistanlı işçilere tango da öğretselermiş!..
Ne demiş?
"Birlik olun. Dışarıdan bakan sizi yekvücut görsün. Dalından kopan yaprak, rüzgarın oyuncağı olur." (Atv'nin Yalnız Kurt dizisinde Davut Bahadır'ın Yıldırım Timi'ne nasihati)
Gaf kürsüsü
Yalnız Kurt'ta bizim ekip, çatışmanın ardından sahilden şişme botla uzaklaşan sabotajcıları Stinger füzesiyle vuruyor. Ama nedense çatışma sırasında iki kurşun da lastik botlara sıkıp, işi sağlama almak akıllarına gelmiyor.
Zap'tiye
Fenerbahçe, Cumhuriyet'in 100'üncü yılında stadının ismini Atatürk koyarak bütün yıldızları göğsüne taktı.