Gün geçmiyor ki bültenlere bir 'hayvanlara eziyet' haberi düşmesin. Sonuncusu, Antalya'dan geldi. Beş turistin bindiği faytonun atı, 50 derece sıcakta son nefesini verdi. Sahibi, atı caddenin orta yerinde bırakıp kaçtı. Bir deri bir kemik kalmış hayvancağızın üzerinde derin yara izleri vardı.
Faytonlar dünyanın her yerinde var. New York Central Park ve Londra'dakiler en ünlüleri. Ama oradaki faytonlar en fazla 200 kilo geliyor. Bizdeki arabaların ağırlığı ise nereden baksanız, 500 kilo. Onlar, faytona iki kişiden fazlasını almıyor. Hatta sürücüler gerektiğinde müşterilerinin kilolarını sorup ona göre bindiriyor. Atlara ise gözleri gibi bakıyorlar. Sıkıysa bakmasınlar. Oralarda hayvan hakları, insan haklarıyla eşdeğer. Hayvanlara eziyet etmek şöyle dursun, gereksinimlerini yeterince karşılamayanlara bile ağır para ve hatta hapis cezaları verilebiliyor. (Bkz: Animal Planet'teki 'Hayvan Koruma' belgeseli)
Bizde ise faytonculuk, mafyanın eline düşecek kadar 'karlı' bir sektör haline gelmiş. (Birkaç ay önce Büyükada'daki faytonculara yapılan polis baskınını hatırlayın. Türlü rezillik nasıl da etrafa saçılmıştı)
Bir hayvansever olarak, olan biten ne kadar canımı acıtsa da, 'Faytonculuk tümüyle yasaklansın' diyecek halim yok tabii. Öylesi, 'bekara karı boşamak' olur. Bu işten ekmek yiyen onlarca aile olduğunun farkındayım. Ama atlara sadece 'ticari meta' olarak bakılan ilkel çağların da geride kalmasını istiyorum. Bu iş de 'denetimle' olur. Lütfen biraz vicdan, çokça izan...