İstanbul dokuz gün arayla afetlere maruz kalınca, meteoroloji ilminin önemini daha bir kavrar olduk. Sadece o kadar mı? Ekran aracılığıyla pek çok yeni meteorolog ve afet uzmanı tanıdık; Prof. Mikdat Kadıoğlu gibi...
Marmara depreminden sonra da öyle olmamış mıydı? Sismologlar ve deprem araştırmacıları, pop şarkıcılarından daha ünlü hale gelmişti. Şimdiki gözdelerimiz ise NTV hava durumu sunucusu Gökhan Abur, CNN Türk'te hava durumu bültenlerini sunan Bünyamin Sürmeli ve FOX'un meteorolojist haber sunucusu Ezgi Gözeger Özmemiş...
Aslında bizimkiler geç bile kaldı. Televizyonun doğum yeri ABD'de ulusal ve yerel televizyonlarda en geniş ve detaylı bültenler hava durumuna ayrılıyor. Ülkenin en popüler, en deneyimli sunucuları ise hava durumu bültenlerini sunan anchor'lar. Özellikle hortumlarıyla ünlü orta ve orta-batı eyaletlerinde hava durumu bültenleri, en çok reyting alan programlar olarak öne çıkıyor.
Peki bizim büyük(!) kanallarımızda durum ne? Bazısı hiç hava durumu bülteni vermiyor. Bazısı ise süresi iki dakikayı geçmeyen grafiklerle yasak savıyor. Sebep? Az sonra yayına girecek diziyi geciktirmemek. Maazallah, prime time'daki dizinin yayına beş dakika geç girmesi demek, reyting ormanında doluya tutulmakla eş anlamlı. Ne yazık ki kimse, bu kanallara 'Yahu siz 27 Temmuz'da tüm haber bültenini afet haberlerine ayırdınız. Ama bir gün önce verdiğiniz hava durumu sadece 1 dakika 35 saniyeydi. Bu nasıl iş?' diye sormadı. Oysa özellikle İstanbullular için hava durumu izlemek artık 'Yanıma şemsiye alayım mı, almayayım mı?' sorusuna cevap bulmaktan ziyade, hayat-memat meselesi haline geldi. Hava durumunu izlemenin sadece 'çiftçilerin işi' olduğunu sanan metropol sakinleri ise sanırım artık karar değiştirmişlerdir.
Bu köşenin garip yazarı, izlediği belgesellerin ışığında 'Dünyanın ve dolayısıyla bizim en önemli sorunumuz iklim değişikliği' diye yırtına dursun, bu yazı da diğerleri gibi yeni bir afete kadar tozlanmaya terk edilecek, gayet iyi biliyorum... Öyleyse? Ağaçları söküp plazaları dikmeye devam...