KELEBEĞİN Rüyası'ndan sonra, yine ilhamını kelebeklerin yaşamından alan bir film daha: Gelmeyen Bahar... Ama bu seferki öyle nahif, şiirsel, romantik değil.
İnsanın çiğneyip de yutamayacağı, yutsa bile kolay kolay hazmedemeyeceği kadar sert.
Bahar'ın bir anlık hatası ona, 'aile meclisinin ölüm kararı' olarak döner.
Sonrası?..
Her gün Müge Anlı'nın, Serap Ezgü'nün programlarında, gazetelerin üçüncü sayfalarında gördüklerimiz...
Filmin yapımcısı ve yönetmeni sevgili Emrah, kendisine burun kıvıranları mahcup edecek kadar iyi bir iş çıkarmış.
Hem senaryo tempolu, hem kurgu sıra dışı.
Emrah'ın sinema diline; filmi film olmaktan çıkarıp bir reality show haline getiren, tarifsiz bir gerçeklik hakim.
Kim bilir belki de yıllardır 'acıların çocuğu' olmaktan beslenen 'ev yapımı' bir dram hamurunun ürünüdür...
Önce Mahsun, sonra Özcan, şimdi de Emrah...
Kamera arkasına geçmeden önce sahnelerde fazla mı zaman harcamışlar ne?
Filmde herkes iyi oynamış.
Orhan Alkaya tiyatro duygusunu, setten esirgememiş.
Genç oyuncu Beyza Şekerci de umut vadediyor.
Ayten Uncuoğlu öyle bir Alzheimer'lı kadın portresi çizmiş ki, elinden tutarak caddede karşıdan karşıya geçirmek istiyorsunuz.
Ve Ayşe Kökçü... Filmde sadece 'tek kelime' konuşuyor ama tek kelime ile 'konuşuluyor...' Ama içlerinde biri var ki, 'anlatılmaz, seyredilir' cinsinden... Hasan Küçükçetin, hayatın bir kalbi nasıl evrimleştirdiğine hepimizi öyle bir ikna ediyor ki...
Evet, Emrah gerçekten de harika bir karakter yazmış ama Hasan da hakkını fazlasıyla vermiş.
Tek kaygım, bu tür rollerin Hasan Küçükçetin'in sırtına üniforma olup yapışması...
Zira Menekşe ile Halil dizisinde de benzer bir karakteri oynamıştı.
Olsun. Demek ki, töre ile vicdanı arasında kalan ağabeyleri ondan daha iyi oynayan yok... Filmde gelişenlere 'şaşırmamak' ise vicdanımı rahatsız etti. Görünen o ki; şiddet, amacına ulaşmış.
Nedir şiddetin nihai rotası? İnsanları alıştırmak.
Dayağı, işkenceyi, ölümü günlük hayatın 'rutinlerine' dönüştürmek, vicdanlarımızı duyarsızlaştırmak.
Galiba bu coğrafyadan şiddeti uzaklaştırmak adına önümüzde beliren en büyük engel; gördüklerimize artık şaşırmamak!