Dün sabah şirkette asansörlerin önüne geldiğimde irkildim. Bir kameraman ve bir foto muhabiri, objektiflerini bana doğrultmuşlardı. Hemen üstüme başıma çeki düzen vermeye koyulmuştum ki, bunların, asansör kapılarına giydirilen gerçek boyutlu fotoğraflar olduğunu fark ettim. Biz gazeteciler, televizyoncular genellikle "obje" değil, kameranın arkasından bakan "subje"leriz. Kameramanlar, foto muhabirleri en önemli kişileri, olayları görüntüler. İnsanlar çoğu zaman onların sayesinde "şöhrete" ulaşır. Ama bir gazetecinin, yazarın, kameramanın, foto muhabirinin ya da editörün üne kavuşması, magazin objelerinden çok daha uzun bir sürece yayılır. Sanırım; gazete yönetimi, çalışanlar arasındaki "şöhret farkını" gidermek adına asansörleri kameraman ve foto muhabirleri ile donatmış. Böylece "şöhreti" tüm personele eşit olarak dağıtmayı hedeflemiş. Ya da, İdare'miz, magazin ünlülerinin "Medya bizi rahat bırakmıyor. Onların yüzünden hayatımız zehir oldu" yakınmalarına kulak kabartıp, objektifler tarafından sürekli izlenmenin nasıl bir ruh hali yarattığını biz gazeteci tayfasına hissettirebilmek için böyle bir uygulamaya geçmiş olabilir. Sebep her ne olursa olsun, söz konusu fotoğraflar yüzünden asansörlerin bulunduğu koridorda herkesin yürüyüşünün değiştiğini fark ediyorum. Objektiflerin önünden geçerken saçlarını savuranlar mı ararsınız, cat-walk adımları atan mı? Bu fotoğraflar sayesinde asansör beklemek de sıkıntı olmaktan çıkıp, keyifli bir tûluata dönüştü. Az önce asansör bekleyen şakacı bir çift, elleri ile yüzlerini kapatıp, "Hayır, durun, bizim seviyeli bir ilişkimiz var" diye çığlık atıyorlardı... Ha, unutmadan... Geçenlerde gazetelerde de yer aldı. Avrupa ve Amerika'da sıradan insanlar kendilerini izletmek için özel paparazzi kiralıyorlarmış. Parayla tutulan paparazzi, onları 24 saat boyunca uzaktan izleyip, gizilce fotoğraflarını çekiyormuş. "Gizlice fotoğraflanma keyfini" (!) yaşamak için insanlar yüzlerce dolar ödüyormuş... Bu hizmeti bizlere ücretsiz sunan İdare'mize şükranlarımla...