İran olaylarından biz habercilerin çıkaracağı çok ders olduğuna inanıyorum. Yönetimin tüm sansür girişimlerine rağmen
İran'daki olaylar
"anında" görüntülerle internet üzerinden evlerimize, ofislerimize servis ediliyor. İletişim teknolojisi artık baskıcı rejimlerin en büyük düşmanı...
Devrim Muhafızları, mollalar ne yaparlarsa yapsınlar, orada olup, bitenlerin önüne eskiden olduğu gibi
"demir perdeler" çekemiyorlar. Ve bir başka teknolojik sıçrama:
Twitter ve
facebook gibi paylaşım siteleri, bloglar sayesinde bilgi artık ışık hızıyla yayılıyor. Görüntü alabilen cep telefonları ve mini kameraların yaygınlaşması ise en sıradan insanları bile
"haberci" yapıyor.
Nida'nın kanlar içindeki halini cep telefonuyla tespit eden biri, bunu cep telefonundaki internet bağlantısından dünyaya yayarken, kendi gazetesinin hem muhabiri, hem haber müdürü, hem genel yayın yönetmeni, hem de okuru oluveriyor. Şimdi 3G teknolojisi de insanların ellerinin altında olacak. Hem koca bir ofis donanımı (telefon, televizyon, bilgisayar, yazıcı, grafik, internet erişimi, radyo) küçücük cep telefonuna sığacak, hem de iletişim süreci kısalacak. Her ne kadar bu mecralardaki denetimsizlik zaman zaman
"bilgi kirliliğine" yol açsa da
"ev yapımı gazetecilik" kaçınılmaz olarak mevcut gazetelerin ve haber bültenlerinin önüne geçecek. Eskiden gazeteciler, rakip meslektaşlarını kollamak ve atlatmakla yetinirlerdi. Yeni nesil gazetecilikte ise elinde cep telefonu olan herkesi
"marke etmek" gerekecek!..
"Haber" gazetecilerin tekelinden ve uzmanlığından çıkıp, bölüşülüyor. Biz gazetecilerin elinde sadece
"yorum" ve
"analiz" silahı kaldı. Habercilikteki bu yeni dünya düzenine ayak uyduramayan ve kendini yeniden inşa edemeyenlerin artık bir
"tık"lık bile değeri kalmayacağı ortada... Özellikle televizyonların haber merkezlerinin yorum, analiz ve özel haber cephesinde konuşlanmaları şart!..