Günlerdir Binbir Gece dizisindeki Şehrazat'ın çocuğunu kurtarmak amacıyla 150 bin dolar karşılığı tanımadığı bir adamla bir gecelik aşk yaşamasının doğru olup olmadığı tartışılıyor. Gördüğüm kadarıyla çoğunluk, Şehrazat'ın annelik güdüleriyle hareket ettiğini ve "çaresiz" kaldığı için bu teklifi kabul etmek zorunda kaldığını belirtip, olayı "hoşgörüyle" karşılıyor... Ama kaldırılan bu toz toprak arasında galiba meselenin "aslını" unuttuk. Diziyi tekrar hatırlayalım: Bir kere Şehrazat patronuna "Çocuğum hasta, para lâzım" demedi. Zira iş başvurusu yaparken çocuğu olmadığını söylemiş, bu yalanının ortaya çıkmasından çekinmişti. Yani öncelikle çocuğunu değil, "işini" kaybetme kaygısına kurban gitti. Patronu Onur'a "Evet, size yalan söyledim. Benim bir çocuğum var. Yavrum ilik kanseri. 150 bin dolara ihtiyacım var" deseydi, Onur acaba bu isteği geri mi çevirecekti? Kadın, bu yolu hiç denemedi. Demek ki Şehrazat, "son şansını" bile kullanmadan, "kestirmeden" gitmeyi tercih etti. Hatta öyle kestirmeden gitti ki, kayınpederinin gönderdiği paraya bile yetişemedi... Yani şimdilerde bir bardakta kopartılan fırtına, meselenin özünü fena halde ıskalıyor. Şehrazat'a fedakâr anne kostümü biçilirken, olayın "etik boyutu" ihmal ediliyor. Sakın Binbir Gece dizisini eleştirdiğimi sanmayın. Benim itirazım, dizi etrafında halkalanan ve giderek toplumun yerleşik ahlaki değerlerini tehdit eder bir boyut kazanan suni tartışmaya... Oysa ben, Binbir Gece'de asıl öne çıkarılması gereken mesajın ilik bankası ve ilik bağışı olması gerektiğine inanıyorum. Eminim ki bu diziyle birlikte sözkonusu kurum ve kuruluşlara yapılan bağışlar artmıştır. İnsanlar kendiliğinden gidip tahlil ve kontrollerini yaptırmaya başlamıştır. En azından böyle olmasını ümit ediyorum... Ve hep belden aşağı çift dalmak yerine azıcık da Greko-Romen güreşi denesek diyorum...