AB'ye vizesiz seyahat hedefi nihayet tünelin ucunda göründü. Türkiye'nin yıllardır istediği vize muafiyeti için müzakere sürecinin 16 Aralık'ta resmen başlayacağı açıklandı. Türkiye, sürecin başlamasını kolaylaştırmak amacıyla, Geri Kabul Anlaşması adı verilen, kaçak göçmenlerin iadesini kapsayan bir anlaşmaya imza koyacağını da teyit etti. Aslında Türk hükümeti, bu anlaşmayı 2012'de parafe etmeyi kabul etmişti, ne var ki, AB tarafında, vize muafiyeti görüşmeleri için üye ülkeler bir türlü Avrupa Komisyonu'na yetki vermediklerinden, süreç askıda kalmıştı.
Daha önceki yazılarımızda dile getirdiğimiz gibi, bu gelişme AB ile Türkiye arasındaki ilişkilerde ciddi bir "anlayış değişikliğine" işaret ediyor. Belki bu değişikliğin somut uygulamaları biraz zaman alabilir, ne var ki giderek olumlu bir üsluba ve işbirliği anlayışına doğru giden "yeni" bir yaklaşım, çeşitli AB mahfillerinde görünür hale gelmeye başladı. Avrupa Parlamentosu'nun son hazırladığı taslak rapor da, Türkiye ile müzakerelerin hızlandırılmasına, özellikle de enerji faslının açılmasına önemli bir destek veriyor. Raporun açıklanmasıyla birlikte bir söyleşi veren Ria Oomen-Ruijten, Türkiye'nin Avrupa'nın ve AB'nin geleceğinde kilit rol oynadığını belirterek "Avrupa'nın geleceğini Türkiye'nin şekillendireceğine eminim" dedi.
AB ile ilişkiler, çok zor ve yönetilmesi güç bir süreçten geçti. Çoğu zaman, AB Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, süreci canlı tutmak için, gündemi değişik açılardan hareket e geçirmek ihtiyacını hissetti. Dört senedir, vizesiz seyahat konusunda Bağış'ın tüm girişimleri, karşılıklı bir anlayış çerçevesinde bu muafiyet süreci görüşmelerinin başlatılması üzerine yoğunlaşmıştı. Başmüzakereci bunu her platformda, her medya mecrasında bıkmadan defalarca dile getirdi. Sonunda, Geri Kabul anlaşmasının Türkiye tarafından tüm AB'yi kapsayacak şekilde onaylanmasıyla paralel olarak vize muafiyeti görüşmelerinin başlaması, taraflar arasında bir uzlaşma oluşturdu.
Bu gelişmeler, bir dizi karşıt görüşün de kamuoyuyla paylaşılmasına yol açtı. Bu tür bir Geri Kabul anlaşmasının, AB tarafından ancak üyeliği hedeflenmeyen ülkelere dayatıldığı öne sürüldü. AB Bakanlığı'nın yaptığı bir araştırmada, AB'nin, Batı Balkan ülkelerinin yanı sıra, sonradan AB üyesi olmuş ülkelerle de geri kabul anlaşmaları yapmış olduğu, bu anlaşmaları takiben vize kolaylığı ya da vize muafiyeti gerçekleştirdiği ortaya çıktı. Polonya, Romanya ve Bulgaristan bu gelişmeye örnek verildi. Türkiye'nin başka ülkelerle de geri kabul anlaşması akdettiği anlaşıldı. Geri Kabul anlaşmasıyla birlikte, sınır denetimi ve AB ile işbirliği, idari kapasitenin artırılması, finansal destek gibi konuların getirileri de genel çizgileriyle belirginleşmeye başladı.
AB ile ilişkilerin, bir süre durgunluğa itilmiş olması, hem Türkiye, hem AB, hem de bölge ülkelerinin olumsuz etkilenmesine neden oldu, bunu bugün açıklıkla görebiliyoruz. Nasıl bir diyalog, iki tarafın bilgilerinin bütününden fazlasını üretirse, AB-Türkiye ilişkilerinin canlanması da, tarafların güçlerinin toplamından öteye giden bir dinamik yaratıyor. Bu dinamiğin yaratılmasında, başta Başbakan Erdoğan'ın "masayı terk etmeme" tavrı, sonrasında da AB Bakanı Bağış'ın bitmeyen azmi büyük rol oynadı ve oynamaya devam ediyor.