Ukrayna kaynıyor. Kiev'de gösteriler büyüyor ve polis güçlerinin müdahalesiyle bastırılamadı. Ne var ki, Başbakan Mykola Azarov gayet sert bir üslupla göstericileri uyardı. Kısa vadede, ne gösterilerin şiddeti, ne de hükümetin tutumunda bir değişiklik olmazsa, Ukrayna'yı içinden zor çıkacağı bir siyasi çalkantıya gömülmüş halde görebiliriz.
Gerilim, AB'nin altı eski Sovyet Cumhuriyeti ile gerçekleştirdiği Vilnius zirvesi sonrası başladı. Ukrayna, Moldova, Belarus, Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan'ı kapsayan komşuluk zirvesinin düzenlenmesi, Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin'in olumsuz tepkisine yol açtı. Yakında kurmayı planladığı ve Rusya'yla beraber Kazakistan, Belarus ve Ukrayna'yı kapsayacak olan gümrük birliğini tehlikeye atabilecek hiçbir anlaşmayı kabul etmeyeceğini ilan etti. Böylelikle, Ukrayna ile AB arasında imzalanması öngörülen ortaklık anlaşmasının da, Rusya açısından "kabul edilemeyecek bir adım" kategorisine girdiği belli oldu.
Ukrayna'da iktidarda, 2010'da seçilerek işbaşına gelen ve Rusya ile ilişkileri geliştirmek yanlısı Viktor Yanukoviç bulunuyor. Putin'in baskısına direnmesi zaten çok beklenmeyen Yanukoviç, Vilnius zirvesinde ortaklık anlaşmasını reddederek AB'yi büyük itibar kaybına uğrattı. Sonrasında, Ukrayna'nın kapıları tamamen kapatmadığını ilan ederek Brüksel'e yeni bir delegasyon göndermeyi teklif ettiyse de, buzlar çözülmüş değil. Avrupa Komisyonu Başkanı Barroso, Ukrayna delegasyonunun ziyareti gerçekleştirebileceğini, ancak anlaşmanın yeniden müzakeresinin söz konusu olmadığını ifade etti. Daha da önemlisi, ABD Dışişleri Bakanı Kerry, Kiev gezisini iptal ederek sadece Moldova'ya gideceğini açıkladı. Moldova, kendisine önerilen anlaşmayı Putin'e rağmen imzaladığı için bu ziyareti hak etmiş gibi duruyor.
Gündelik siyasi gelişmelerin ötesinde, Kiev'de sokaklarda gösteri yapan on binlerce kişinin gürültüsünün arasında, yeni bir "demir perde'ninoluşmakta olduğunu görüyoruz. Putin, SSCB'nin çökmesinden sonra yaşanan zafiyet ve belirsizlik dönemini sona erdiren güçlü lider oldu. Bugün Rusya Federasyonu, SSCB dönemi iktidar yöntemlerinin, komünist ideolojiden arındırılmış halini andırıyor. Batı ülkeleri, AB ve ABD, eski Sovyet alanındaki ülkelerle ilişki kurmayı her denediklerinde ciddi bir başarısızlığa imza atıyorlar.
Hiçbir zaman sosyalist sisteme dâhil olmak istememiş olan Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri dışında, eski SSCB'nin etki alanını bugün Putin idaresindeki Rusya Federasyonu sürdürüyor. Soğuk Savaş döneminde olduğu gibi, ABD ile dünyanın her yerinde rekabet edecek bir askeri güce ve ideolojiye sahip değil, ancak kendi "arka bahçesi" olarak nitelenebilecek her yerde, tüm ağırlığını kullanarak istemediği hiçbir çözüme razı olmuyor. Gürcistan'da, Suriye'de, son olarak da Ukrayna'da bu tavrını ortaya koydu.
Ukrayna ile AB'nin imzalayacağı anlaşma, üyelik hedeflemeyen basit bir ortaklık anlaşmasıydı ve zamanla bir "serbest ticaret bölgesi" oluşturmaya yönelikti. AB, Avrupa'nın doğusuna doğru daha fazla genişlemeyi istemiyor, bu muhtemelen mümkün de değil. Öte yandan Putin, anti-demokratik rejimleri bir arada tutacak bir sistem kurguluyor, yeni bir demir perde örmekle meşgul. Türkiye ise, her anlamda bu demir perdenin dışında kalıyor, varlığı bile yeni duvarların örülmesine, yeni perdeler çekilmesine engel olacak nitelikte... Belki eksen kaymıyor da, tekrar yerine oturuyor.
"