Türkiye'nin en iyi haber sitesi
TULU GÜMÜŞTEKİN

Dünya değişiyor, AB ayak uydurabilecek mi?

Gdansk tersanesinde koyu Katolik bir elektrik teknisyeni, arkadaşlarıyla birlikte 1980'de alternatif bir sendika örgütlenmesine girişti. On yıl sonra, bu kadar masumane ve basit bir girişim, hiçbir zaman yıkılmaz denilen bütün Sovyet sisteminin yıkılmasıyla sonuçlandı.
Tunus'ta iş bulamayan üniversite mezunu bir genç
, işportacılık yapmasını engelleyen belediyeyi protesto etmek için, ümitsizlik anında kendini yaktı. Bu basit, trajik girişim de sanıyorum hiçbir zaman yıkılmaz denilen başka bir dünya düzenini ortadan kaldıracak ilk adımı oluşturuyor.
Bütün gelişmiş ülke düşünürleri, yorumcuları ve siyasetçileri tarafından "edilgenliği ve cehaleti" ile maruf addedilen Arap dünyası toplumları, birbiri ardından ayaklanıyor. Tunus ve Mısır'da bu ayaklanmalar, can kaybı ve şiddet karşısında yılmadı ve başarılı oldu. Yerinden kıpırdatılmaz zannedilen iki diktatör ne olduklarını anlayamadan iktidarlarını kaybettiler. Şimdi yerinden kıpırdatılamaz zannedilen başka diktatörler, aynı yöntemleri uygulayarak Bingazi'de, Sanaa ve Aden'de, Bahreyn'de ayaklanan kitleleri bastırmaya çalışıyorlar. Kan dökülmesi ve can kaybının bu kitleleri durduramayacağını anladıklarında muhtemelen iktidarlarını kaybetmiş olacaklar.
Arap halkları, sokaklara indikleri zaman ABD ve İsrail bayraklarını yakmak için inmiyorlar. Bu yeterince söylendi. Yeterince İslami bulmadıkları bir rejimi devirmek için de inmiyorlar. İran İslam devriminin otuz iki yıllık performansı, onu herhangi birinin (özellikle de giderek artan sayıda İranlının) örnek almak istediği bir rejim olmaktan çoktan uzaklaştırdı. Olan bitene otuz, kırk yıl öncesinin gözlüğüyle bakarak, o referansları kullanarak anlamaya çalışmak, bu inanılmaz büyük sosyal dönüşümü daha da anlaşılmaz hale getiriyor.
Arap ülkelerinde olan biten, ezilen işçi sınıfının istibdat rejimi uygulayan büyük burjuvaziye ayaklanması da değil. Tahrir Meydanı, Kahire'nin varoş halkı oraya ulaşamadığı için, neredeyse sadece kentli orta sınıf mensuplarıyla doluydu. İnanılmaz direnç ve kahramanlıkları, bu defa işçiler ve köylüler değil, orta sınıf burjuvalar gösterdiler. Ezber bozmakta Tahrir Meydanı, tarihe geçecek bir örnek oluşturuyor, bunu zamanla daha iyi anlayacağız.
Dünya halkları, hangi coğrafyada yaşarlarsa yaşasınlar, son derece benzer istekler öne sürüyorlar. Sorunları seslerini duyuramamak olan toplumların rol modelleri, inkılâpçı, yangına körükle giden, önce yıkıp sonra yapmayı vaat eden teoriler değil artık. Sadece sesini duyurabilen toplumları örnek alıyorlar, onlara öykünüyorlar. "Dış mihraklar", "emperyalistlerin oyunu" gibi retorikle bu toplumları uyutmak artık pek mümkün olamıyor.
İnanılmaz biçimde gelişen iletişim teknolojisi, dünyadaki toplumları birbirine son derece kısa bir sürede çok yaklaştırdı, herkes bir diğerine aslında ne kadar benzediğini bu şekilde anladı. Komşusundan korkmak ya da nefret etmek istemeyen bir dünya kamuoyu oluşuyor hızlı biçimde. Bu kamuoyunun talebi daha fazla demokrasi, daha fazla özgürlük, daha fazla gelecek güvencesi... Bunun dışında bir "komplo" aramanın beyhudeliği her geçen gün daha fazla ortaya çıkıyor.
Şimdi kolaycı bir yaklaşımla "önce Sovyet imparatorluğu çöktü, şimdi de sırada ABD imparatorluğu var" demek mümkün. Ancak ABD, Sovyetler Birliği değil, kendini yenileme gücüne sahip bir demokrasi rejimi. Obama yönetiminin ilk şaşkınlık dönemi geçtikten sonra halkın sesine destek vermesi, bu kendini yenileyebilme kapasitesinin önemli bir göstergesi olarak duruyor. ABD, dünyada olan biteni en erken anlayabilecek bir kapasiteyi Obama'nın işbaşına gelmesiyle birlikte kullanabilecek bir seviyeye geldi. Bunu kullanacaktır.
Olayların nasıl gelişeceğini bilsek dahi, ne zaman ve ne şekilde gelişeceğini bilemiyoruz. Her ülke, ABD'nin anlayış derinliğine sahip değil. Meselâ, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, önümüzdeki ayın başında Almanya'yı ziyaret edecek, Şansölye ile bir açılışı gerçekleştirdikten sonra Brüksel'e geçecek ve Komisyon Başkanı Barroso ve Daimi Başkanlığı yürüten Van Rompuy ile görüşecek. Bu üç önemli görüşme sonunda, iyice gerilmiş olan ilişkilerimizin bir rahatlama yaşayıp yaşamayacağı ortaya çıkacak. Değişen dünyada AB ülkeleri ve Türkiye kadar referansları ve yaşam biçimleri örtüşen başka toplumlar bulmak gerçekten zor olur. Olmayan sorunları öne çıkaran kimi AB liderlerinin, değişen dünyayı eninde sonunda doğru okuyacaklarına olan inancımızı kaybetmemeliyiz diye düşünüyorum.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA