Geçtiğimiz salı Ankara'da önemli bir panel vardı. Konusu 15 Temmuz darbe davalarıydı. SETA'nın düzenlediği panelde Hüseyin Aydın, Ferhat Ünlü ve Cem Duran Uzun kamuoyunun büyük hassasiyetle takip ettiği bu davalarda gelinen aşamayı tahlil ettiler.
Bir yandan Türkiye'nin 15 Temmuz sonrasında kamu kurumlarında yaşanan arınmayla birlikte bu yargılamaları daha sağlıklı bir çerçevede yapabildiğini vurguladı konuşmacılar. Diğer yandan 15 Temmuz darbe davalarının FETÖ ile mücadele sürecinin çok önemli bir boyutunu teşkil ettiğinin altını çizdiler.
Fakat benim en çok dikkatimi çeken husus, her üç panelistin de darbe davalarının hem hızlı, hem etkili, hem de davaların sonuçları üzerine gölge düşürmeyecek titizlikle yürütülmesi gerektiğini belirtmeleri oldu. Davaların üzerine bütün millet titriyor ve bir an önce sonuçlanmasını talep ediyor. Ancak bu süreçte en önemli husus, yargılamalarda asla usul hatasının yapılmaması. Zira FETÖ tam da bu davaları ve yargı sürecini itibarsızlaştırmak için elinden geleni yapıyor.
Panelin moderatörü Burhanettin Duran'ın ifade ettiği gibi FETÖ hem içeride hem dışarıda 15 Temmuz destansı direnişini unutturmak, içeride "kontrollü darbe", dışarıda "tiyatro" yalanını dolaşıma sokmak için çalışıyor. FETÖ, davalar sonlandıktan sonra Anayasa Mahkemesi'ne ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne dosyaları taşımaya hazırlanıyor. FETÖ mensubu darbeciler mahkemedeki savunmalarını bu çerçevede yapıyorlar. Bugüne dek 40'a yakın savunma yapılmış durumda.
Cem Duran Uzun, savunmalar incelendiğinde FETÖ mensuplarının üçlü bir strateji izlediklerini söylüyor. Birinci strateji, "her şeyi inkâr etme" esasına dayanıyor. Kamera kayıtları, resmi belgeler, telefon dinlemeleri, dijital kanıtlar vs. Hiçbir şey önemli değil. Her tür yalan serbest. FETÖ'cü eski tuğamiral Sinan Sürer'in mahkemedeki akıl almaz yalancılığını hepimiz hatırlıyoruz. Darbe gecesi sivillere ateş eden, elinde silahla görüntülenen Sürer, "elimde silah yok, cep telefonu var" demişti. Bundan daha büyük bir kepazelik olabilir mi?
Nihayetinde itikadı bozuk, sapkın bir terör örgütünden bahsediyoruz. Değil mi ki bu terör örgütünün lideri yıllar önce örgüt mensuplarına "sonuca ulaşıncaya kadar her yöntem, her yol mubahtır. Bunun içine yalan söylemek de aldatmak da girer" tavsiyesinde bulunuyordu.
FETÖ'cü darbecilerin dava sürecinde kullandıkları ikinci strateji, kendilerinden çok FETÖ'yü aklamaya çalışmaları, FETÖ'nün darbe girişiminin esas faili olduğu gerçeğini gizlemeye gayret göstermeleri. 16 Temmuz sabahından itibaren FETÖ elebaşısı Gülen'in söylemlerini birebir dillendirdiklerini görüyoruz.
FETÖ'cülerin uyguladıkları üçüncü strateji, kendilerini savunurken birlikte yargılandıkları herhangi bir sanığı suçlamamak şeklinde karşımıza çıkıyor. Tam anlamıyla organize hareket eden bir yapı ile karşı karşıyayız. FETÖ bu savunma tarzından bir fayda daha umuyor. Fetullah Gülen başta olmak üzere yurtdışına kaçan FETÖ'cüleri yaşadıkları ülkelerde rahat ettirecek yalanları dolaşıma sokmak. Onları kullanan uluslararası çetelere tutunabilecekleri yalanlar sunmak.
15 Temmuz davaları FETÖ ile mücadelenin en asli unsurlarından biri. Bu davaların hakkıyla sonuçlandırılması gerekiyor. Öte yandan bu dava sürecinde sivil toplumun, medyanın, üniversitelerin de üzerine düşen çok iş var. Sivil toplumun bu davaların arkasında olduğunu ve gün be gün bu davaları yakından takip ettiğini her daim hissettirmesi lazım. Medyanın bu davaları haberleştirirken çok dikkatli bir dil kullanması, sadece sanıkların beyanlarını verip, işin içinden çıkmaması, sanıkların profil çalışmalarını yapıp onları da haber içeriklerinde vermesi gerekiyor. Üniversitelerin FETÖ'ye ve 15 Temmuz'a dair uluslararası alana hitap edecek düzeyde, nitelikli uluslararası yayınlar yapması şart. Bu konuda ne yazık ki üniversitelerimizin kahir ekseriyeti dökülüyor ve YÖK de bu konuyla ilgili kılını kıpırdatmıyor!