Türkiye'nin insanı acıtan manzaralarından, bugünlük izninizle uzaklaşalım. İzmir Urla'dan yansıyan, tanık olduğumuz bir güzelliği paylaşalım sizinle.
Şarap,hem keyfi hem de bu kalabalık dünyadaki insanın, aslında hüzünlü yalnızlığını paylaşır. Asırlardır da paylaşıyor. İnsanlık tarihinde şarabın yeri, üzüm kadar eski: Üzüm tanesinin içindeki şeker, su, üzümün kabuğundaki maya; zaten doğal fermantasyon ortamı oluşturuyor. Özetle bu fermantasyondan ortaya şarap çıkıyor. Kim bilir belki asırlar önce, bir salkım üzümü, sıcak ortamda kapta unutan insan, bu muhteşem şarap serüveninin başlangıcını oluşturdu.
Şaraptan tüm medeniyetler etkilenmiş insanlık tarihinde.
Öncelikle Anadolu; Yunan ve Roma medeniyetleri; Mısırlılar bir de.
***
Eski Mısır'da duvarlarda şarap resimlerine rastlanmış. Babilliler'e gelince, şarap alım satımına ilişkin ciddi kanunlar çıkarmışlar. Şarap, kültür yaratmış kendisine tarihin esrarengiz kulvarlarında. Düşünün M.Ö. 2700'de Sümer yazıtlarındaki tanrıçaların adlarında bile, şarabın izlerine rastlanmış. Eski Mısırda Osiris, bazen "Şarap Tanrısı" olarak adlandırılmış. Mitolojiyi göre de asmayı Anadolu'dan Yunan yarımadasına taşıyan Zeus'un oğlu Dionysus. Coğrafyamızda Anadolu'da önce Sümerler'in, sonrasında Hititler, Frigyalılar, Lidyalılar, Likyalılar ve Kapadokyalıların yaşamında da, şarap hep öne çıkmış. Yani şarabın kökü, Anadolu'ya ait. Avrupa'ya taşıyanların ise Mısırlılar olduğu öne sürülüyor.
Roma yıkıldıktan sonra, ortaçağ barbar karanlığa gömülüyor. Bu dönemde bile bazı Hıristiyan keşişler, Avrupa'da şarap kültürünün yaşamasını sağlıyor. Sonra da bu tarihsellikte, şaraba ilişkin bilgi, elbette yoğun olarak Avrupa'da birikiyor. Anadolu, insanlığa kendi armağan ettiği şarabı, yine üzerinde yaşayan insanların seçimiyle, bazen unutuyor anlayacağınız...
***
Türkiye, Anadolu nedeniyle şarabın "ev ve ilk sahibi" sayılır.
Uzun süren ciddi çabalardan sonra, İzmir'de de üzeri toprakla örtülmüş şarap kültürü canlanıyor. Hem tarihte hem de yakın yıllarda şarapçılıkta iz bırakmış olan Urla; genç, başarılı, gözüpek yatırımcıların girişimiyle, İzmir'de bir dönüşüme imza atıyor. Bu değerli adımı, Urla'da ilk kez atanlardan biri Can Ortabaş. Urla'da ikibin dönümlük arazide kurduğu Uzbaş çiftliğinin yamaçlarında, binlerce yıllık bağ setlerine rastlayıp araştırma yapmış, geçmişte bölgede en önemli sektörün şaraplık üzüm ağırlıklı bağcılık oluşu ile yeniden tanışmış. Ortabaş, Urla'nın unutulmuş binlerce yıllık şarap kültürünü keşfettiğinde, bir hayalin temelini atmıştı. Can Ortabaş ile bu güzel hayali, yakın dostları, başarılı işadamı Bülent Akgerman, Yavuz Karacasulu ve Deniz Barçın paylaştılar. Birlikte bu hayallerini inşa edecekleri Urla Bağcılık firmasını kurduklarında, yıl 2001'di. Sonra 2006 yılına geldiklerinde, Urla Şarapçılık'ı kurdular.
***
Güzelim bağların topraktaki tarihsel hafızasıyla buluşarak başlayan, unutulmuş bu gizemli yolculuğa kurdukları butik şarap fabrikasıyla birlikte, 10 milyon euro'nun üzerinde yatırım yaptılar. Kısa sürede gerçekleştirdikleri heyecan verici yolculukta, yarattıkları şarap markaları ile dünya çapında çok saygın, dikkat çekici ödüller aldılar. İnanıyorum ki 'şarap ve zeytinyağı' yakın gelecekte Türkiye'nin dış pazarlardaki en önemli iki kozu olacak. Bu nedenle bu genç insanların gerçekleştirdikleri, kararlı ama bir o kadar da özveri isteyen, uzun vadeli yatırımları, mutlaka karşılığını bulacaktır. Bölgede yapılan diğer şarap yatırımlarına da örnek oluşturan bu cesur adım, samimiyetle övgüye değer. Biz de geçtiğimiz Cuma günü akşamüstü saatlerinde, bu şarap bağlarının üzerinden güneşin batışını izlerken, kendimizi İtalya'da ya da Fransa'da, sanki dünyanın en güzel bağları arasındaymış gibi hissettik. Şarap kültürünün, yatırımlarla donanarak, akıllı bir şekilde İzmir Urla'da yeniden canlandırılışının tanığı olduk.
***
İçimizden bu yatırımı yapan, bir heyecanın peşinden tutku ile koşmasını bilen bu insanları, şükranla, sevgiyle, sessizce alkışladık. Kırmızı şarabın kadehten akan damlaları arasında, yine bin yıl öncesinin şairi Ömer Hayyam'ın bir rubaisi ile bitirelim isterseniz bu yazıyı...
Bitirelim... Ve şarap ile hayata küçük anlamlar katarak belki de:
"Bulut geçti, göz yaşları kaldı çimende Gül rengi şarap içilmez mi böyle günde? Bugün bu çimen bizim, yarın kim bilir kim Gezecek bizim toprağın yeşilliğinde."