Silvan'da ölenlerin acısı, hala insanımızı kanırtan bir yerde duruyor. İnsanlarımız, şehitlerin yürek dağlayan acısını, derinden hissediyor. Bu trajik tablonun karşısında; yeniden "savaş tamtamlarının" çalması; "dağ taş bombalayalım da kurtulalım" söyleminin gelişmesi; aslında bu acının kendisi kadar, çok çaresizlik verici. İzmir'de tanık olduğum rüzgarlar da; "öfke" duygusunun yoğunlaşarak büyüdüğü noktada. Toplumun travması, derinleşerek sürüyor. Zaten getirilmek istenen nokta, bu değil miydi?
Türklerin ve Kürtlerin, birbirini hızla 'ötekileştirmesi'nin sağlanması. Oysa aynı şemsiyenin altında, acılarımıza rağmen, kardeşlik duygusuyla yaşıyoruz yıllardır. Bunu bozarak, sağduyumuzu yitirerek, nereye varabiliriz ki! Umutsuz olmamak gerekiyor.
Ama süreç giderek daha kötü bir noktaya sürüklenmek isteniyor. Çok bilinçli.
Oyunun bozulması için, öncelikle BDP'nin şiddetle arasına, ciddi uzaklık koyması, şartın şartı. Bu gerçekleşmediği sürece, BDP'nin konumu da sorgulanır olmaya devam edecek.
BDP bu tabloda, sürekli sahicilikten uzaklaşır. BDP'yi sahici kılacak olan, insanların pusuda öldürüldüğü gün 'özerklik' ilan etmek yerine, barış çabasını somutlaştıracak proje geliştirmesi. Şu anki görüntüde; genel olarak Kürtlerin siyasi temsili; sanki hem "kan dökülsün" hem de "dökülen kanların eşliğinde bizi lütfen anlayın" deme çizgisine oturdu. Böyle bir siyasal algı, dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir siyasal zeminde yok. Olamaz da zaten. Bu yaklaşımı, BDP'li adaylara oy veren hiçbir Kürt yurttaşımızın da onaylayacağını sanmıyorum. Örneğin İzmir birinci bölgede, bağımsız aday Dr. Mehmet Tanhan'a oy veren neredeyse 50 bine yakın insanın büyük çoğunluğu da, böyle bir anlaşmayı onaylamaz. Bu nedenle Kürtler 'barış isteğiyle' önce kendi vicdanlarına seslenerek; sağduyularını koruyup, şiddetle aralarına set çekerek; bu kanayan yarayı, daha çok konuşarak; iyi niyetli adımların sürmesine katkı koymalı. Bu işin yolu, sahici çabadan geçiyor çünkü.
Bu çabayı, karşılıklı, hep birlikte göstermeliyiz.
Hepimizin kalbi, Silvan'daki şehitlerimize çok yanıyor. İçimiz çok acıyor.
Önceki gece yarısı, Muş Bulanık'taki evinin bahçesinde, ardında resmi bir örgüt bildirisi gibi 'veda mektubu' bırakarak, kendisini yakan Kürt kızı Evrim Demir de, ülkenin nereye geldiğinin farklı, trajik göstergesi. Liseyi birincilikle bitirmiş, hayalleri olan, daha 18 yaşındaki gencecik bir kızın, 'insanlar artık ölmesin' notuyla, gövdesini alevlerle buluşturması, bu coğrafyanın nasıl fırtınalı, ne büyük acıların sahibi bir Araf'ta kaldığının, somut göstergesi. Dileriz tüm siyasetçiler ve her yurttaşımız, eli vicdanında, bu acı verici düğümün çözülmesi için, sahici katkı verir.