Bizim kuşağımızın diline çok dolanan, Venseremos adında eski bir Şili şarkısı var. Bu şarkı, en anlamlı cümlesinde, insana şöyle seslenir:
"Geçmişe ağlamak fayda vermez!"
Gerçekten de hiçbir konuda 'geçmişe ağlamak fayda vermez.'
'Bugüne', 'şimdiye' ve 'geleceğe' bakmak gerekli.
Bazen, 'geçmişimize ağlamak'; biz İzmirlilerin dönem dönem takıldığı, çocukluk hastalığı gibi. Oysa geleceğe umutla bakmak için, 'bugünde geçmişi aşmak' gerekli. Dün Yeni Asır manşetinde ve Sabah sayfalarında yer alan, dikkat çekici iki utanç manzarasından biri, içi su dolmuş, tam bir pislik simgesi dev havuza dönüşmüş, İzmir'in Basmane çukuruydu.
Bu çukur, İzmir'de 13 yıldır çözülemeyen düğümlenmiş bir sorun. Belki bu soruna da, 'geçmişe ağlamak fayda vermez' mantığıyla yaklaşıp, 'hukuk engelini' 'haklı' geçmenin yolu aranmalı. Ama Basmane çukurunda, gerçekten de 'ağlanacak çok nokta olduğu' için, hep geçmişe ağlayarak çözülmeye çalışıldı bu düğüm. Bir kere bu mantığı, bir kenara bırakmak gerekli.
***
Kim haklı, kim haksız ayrımı, çoktan aşıldı artık bu sorunda.
Kimin haklı, kimin haksız olduğundan çok, nasıl çözüleceği önemli bu sorunun.
İzmir'in göbeğinde 13 yıldır yarım kalmış
Dünya Ticaret Merkezi projesi, her ne kadar kentin ortasında bir utanç çukuru niteliği taşısa da, bu görüntünün ana nedeni sonuçta hukuksal sorunlar. İzmir Büyükşehir Belediyesi eski Başkanı Yüksel Çakmur ve arkadaşlarının, daha önce hazırlanan yarışma projesine dayanarak açtıkları tüm davalar, her seferinde bu projenin hayata geçirilmesinin önünde hukuk engeli oluşturdu. Çünkü üst üste davalar açan Çakmur, gerekçesini geçmiş zemine oturtup, her seferinde bu arazinin yarışma projesiyle düzenlendiğini, Kültürpark'a dahil edildiğini, farklı projeyle
'kamusal çıkarın' zedelendiğini, bu nedenle DTM projesinin uygulanmasının mümkün olamayacağını savundu. Eğer bundan sonra çözüm, yine DTM projesini revize ederek hayata geçirmek hayalinde odaklanıyor ise hayal kırıklıkları ihtimalen çoğalacaktır. İhtimalen daha uzun bir süre, yine bizler tarafından
'utanç çukuru' haberleri yapılacak, arada umut veren
'düğüm çözülüyor' haberleriyle de, süreç kendisini katlamaya devam edecektir. Çünkü tüm davalarda, yargı kendisine ciddi hukuki karar zemini oluşturduğu için, ihtimalen kendisini
'inkar eden' bir noktaya gidemeyecektir. Böylece sürecin tıkanıklığı, hep gündemde olacaktır.
Dileriz, yanılan biz oluruz! Ama 13 senedir seyrettiğimiz filmin içeriği belli. Belki bize düşmez ama yine de somut bir çözüm öneriyorum.
İzmir Büyükşehir Belediyesi, yine tamamen hukuka uygun bir yolla, Güç Birliği Holding'in mağduriyetinin de en azından bir ölçüde giderildiği mantıkla, bu araziyi geri satın alsın.
Bu araziyi, dava açan kişi ve kuruluşlar ile uzlaşarak yeniden planlasın. Bu planlama, tamamen İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin kamusal hedeflerine hizmet etsin. Örneğin yapılanmada, belediyenin kontrolünde çalışacak butik kültür merkezi ve yeni belediye sarayı akıllı binası olsun. Belediye burada inşa edeceği merkez yapıda, dağınık bütün birimlerini
'İZSU dahil' bir araya toplasın. Sonuçta bir taşla, çok sayıda kuş vurulmuş olur.
***
Sanırım Yüksel Çakmur ve dava açan diğer kuruluşlar, böyle bir projeye itiraz etmez. İzmir hak ettiği bir belediye sarayı kazanır. Güç Birliği Holding'in mağduriyeti ortadan kalkar.
İzmir Büyükşehir Belediyesi, mimari açıdan tam bir çirkinlik simgesi olan şu anki belediye binasını da yıkarak, şehri bu görüntüden kurtarır. Büyükşehir belediye binasının yıkılmasıyla, Konak sonunda şehir açısından nefes alınacak örnek meydana kavuşur.
(Belki bu güzellik daha gelişir; Merkez Bankası binası dahil, oradaki birkaç bina daha bir güzel yıkılır, meydan muhteşem olur.) Ayrıca büyükşehir belediyesi, tüm birimlerini, yeni akıllı bir binaya toplayacağı için; İZSU dahil bazı binalar boşa çıkar; böylece çukur alanında yapılacak yeni yatırım için, bütçeye ciddi katkı getirecek bir açılım olur. Bilmem, kentin ortak aklını temsil eden kişi ve kuruluşlar, bu öneriye nasıl yaklaşır?