"Hepsini gördüm ayrı ayrı, Kuşların zamanı turunç rengindedir. Tanrılardır taşın zamanı,
Denizin zamanı ölür dirilir." demişti ya şirimizin güzel ustası Melih Cevdet Anday...
Nedense bu dizeler, dilime takılıp kaldı bugünlerde...
***
Geniş zamanların, havası, suyu, kolaylığı...
Dar zamanların tatlı telaşı, yetişilmeye çalışılan randevu.
Eskiyen bir şeylerin içinde, yenilenen zamanlar...
Yenilenen tözde, geçmiş zamanlar... Zamanda, sanki bazen zamansızlık duygusu...
Sessiz kalınca, sessizlik olunca, zamansızlaşıyor insan...
Doğum diriltirken zamanı, ölüm durduruyor...
***
Bazen bir kuşun kanatlanışıdır zaman...
Zaman, bazen bir kokunun anımsanışı...
Hani yine bir Melih Cevdet Anday şiirindeki gibi:
"Bir çift güvercin havalansa
Yanık yanık koksa karanfil
Değil bu anılacak şey değil
Apansız geliyor aklıma."
***
Zaman bazen işte tersinedir. Geçmişe çalışır.
Ben bu dizeleri duyunca örneğin, hemen içim buruklaşır.
Havalanan güvercini, yanan karanfili, kanatları, kokuyu hissederim sanki.
Melih Cevdet'in Haziran 1953'te idam edilen Julius ve Ethel Rosenberg için yazdığı bu şiir, insanda hep ağlama duygusu uyandırır. Çünkü bize '
zulmün zamanını' hatırlatır.
Amerika'da faşist McCarhty döneminin, New York'ta casusluk iddasıyla idam ettirdiği, masumiyetleri insanlıkça kabul edilmiş o güzel insanların, son anları düşer yüreğimize.
***
Zaman durup kalmıştır sanki orada.
İstasyonların hüzün durağında inersiniz, geçmiş zaman tüneli içinde o zaman...
Zamanda bir ayna ve bıçak olursunuz...
Sonra aklınıza gelir tüm hüzün ustaları.
Ve zamanın içinde Anday'dan, Cemal Süreya'ya uzanan hüzün dizeleri:
"Bilinir ne usta olduğum içlenmek zenaatında
Canımla besliyorum şu hüznün kuşlarını."
Hüznün kuşlarından, hazan kışlarına düşüştür bu. Burukluk zamanı...
***
Yine bu kez başka Cemal Süreya dizelerine takılırsınız:
"
Sen belki de bir resimsin ne haber
Kırmızı bir Beykoz'un yanında duruyorsun Yapan bir de ağaç yapmış yanına
Dallarına konsun diye kelimelerin."
İşte zamanın içinde, zamansızlaşmış, başka boyuta geçmiş dizeler. İnsan idrakının dışına taşmış.
Sizi zamandan koparan, kendi dallarınıza minnacık kelimeler konduran dizeler...
Sessizlik, karanlık; zamansızlıktır...
***
Bir de biz insanlar, hep kocaman laflar etmeyi severiz.
Hep çok konuşmayı, hep çok tartışmayı, hep çoklukları, sevdiğimiz gibi. Bazen de deriz ki:
"Zamanı yönetmek büyük sanattır."
Ya da
"Zamanı yönetmeliyiz."
Ah büyük çocuk, güzel insanlık...
Zaman zaman kötü, zaman zaman naif insanlık...
Zamanda akan insanlık.
Biz zamanı yönetmeyi sandığımızda ya da bu sanata erdiğimizde bile, zaman bizi yönetir aslında. Çünkü çok eskilerden miras kalan kadim bir insanlık sözündeki gibidir her şey:
"Yarın ne olacağı belli olmaz."