Şair Özdemir Asaf demişti ki: "Ölüm: Ben onu çiçeklerle giderken gördüm. Ölüm: Ben onu yaşamları bilerken gördüm. Ölüm: Ben onu, varlıkları silerken gördüm."
Ölüm üzerine ne çok şey yazılabilir! Asırlardır, şairler, filozoflar yazdılar. Ölüm, Özdemir Asaf'ın dizelerindeki gibi, bazen varlıkları siliyor, bazen de şairin aynı şiirinin ilk dizesindeki gibi, onu 'çiçeklerle giderken' görüyoruz. Dün de, yedi yıl önce çiçeklerle, alkışlarla uğurladığımız; güzel adam, İzmir aşkıyla yoğrulmuş Ahmet Piriştina'nın ölüm yıldönümüydü. Göremediği dünyalar tatlısı torunu Damla Piriştina'nın, 'güzelim Ahmet Ağabey'imizin kabrine bıraktığı kırmızı sevgi karanfilleriyle taçlanan buruk tören; Piriştina ailesinin güzel üyeleriyle, sevgili Piriştina dostlarıyla, O'nu yıllardır unutmayanlarla bezenmiş hüzünlü bir tablo gibiydi. İnsanın sonsuzlukta unutulmamasını sağlayan en büyük güzellik, sevgi duygusu. Piriştina'ya duyulan sevgi, artık her yıl kendisini derinden hissettiren bir 'özlem zinciri'yle katlanarak yüreklere kazınıyor.
Ahmet Piriştina ile birçok değerli dostu gibi, ağabeykardeş yakınlığında paylaştığım güzel yıllar nedeniyle; her zaman minnet, onur ve mutluluk duydum. Dün, sevgili Piriştina'nın mezarı başında; O'nun insanları birleştiren, buluşturan, güzelleştiren, erdemli portresi üzerine, bir kez daha düşündüm. Aslında ne çok, yeni Ahmet Piriştina'lara ihtiyacı var bu ülkenin.