Garb Ocakları diye anılan Cezayir, Trablusgarb ve Tunus'taki Türk deniz gazileri köle ve ticari mal taşıyan Hristiyan gemilerine saldırarak, ganimet alırlardı. Avrupalı devletler, Türk deniz gazilerinden korunmak için haraç verirlerdi. Zeynep Dramalı'nın 'Tarihi Tersten Okumak' isimli eserinden bu konudaki ilginç bir hadiseyi naklediyoruz.
FRANSA, CEZAYİR'İ BOMBALIYOR
Fransa, 17. yüzyılın sonlarında saldırılardan kurtulmak için Cezayir'le bir antlaşma yapmıştı. Ancak Fransızlar, esir değiş tokuşu maddesine uymayarak, antlaşma şartlarını ihlal ettiler. Gemilerinde forsa olarak kürek çeken güçlü Müslüman esirleri vermeyerek, sadece yaşlı ve hasta Müslümanlar'ı serbest bıraktılar. Bunun üzerine Fransız gemilerinin güvenliği ortadan kalktı.
Fransız donanması 1682 ve 1683'te Cezayir'i bombardımana tuttu. Fransızlar'ın elinde aldığı yaralardan dolayı İtalyanca Mezemorta Hüseyin Reis vardı. Hüseyin Reis, gençliğinde 8-10 yerinden yaralanmış ve öldü zannedilmişti. Ancak Hüseyin Reis'in iyileşmesi üzerine İtalyanca yarı ölü manasına gelen "Mezzomorta" kelimesinden bozma Mezemorta lakabını almıştı. Fransızlar antlaşma yapması için Mezemorta'yı Cezayir Dayısı'na gönderdiler. Ancak deniz gazileri arasında çok sevilen Mezemorta Cezayir'e çıkınca yaşlı Dayı'yı devirip, idareyi eline aldı.
Fransızlar, Mezemorta Hüseyin Reis'ten fayda beklerken yeni dayı olarak karşılarında bulmuşlardı. Cezayir deniz gazilerinin elinde Fransızlar kadar güçlü toplar yoktu. Bu yüzden Fransız donanmasına karşılık veremiyorlardı. Ancak ilginç yöntemleri vardı. Mezemorta Hüseyin Reis, Fransızlar'a "Top kullanma konusunda bizim de kendimize has yöntemlerimiz var, eğer bombardıman devam ederse Fransız konsolosunu, papazları ve diğer Fransızlar'ı teker teker topa koyup ateşleyeceğim" dedi. Dayı'nın bu cevabından sonra çıkarma için hazırlıkları olmayan Fransızlar çekip gittiler.
FRANSIZLAR PES ETTİ
Bu arada Cezayir ile Fransa arasındaki görüşmeler devam etti. Ancak bir antlaşmaya varılamadı. Bunun üzerine 1687 Haziran'ının ortalarında Fransız donanması tekrar Cezayir açıklarına gelerek, bombardımana başladı. Beş yıl önce Fransızlar'ı tehdit eden Hüseyin Reis, sözünü tuttu. Fransız konsolosu ile 4 Fransız teker teker topa konularak ateş edildi. Fransızlar da buna karşılık üç rehine Müslüman'ı öldürerek, bir salın içerisinde gönderdiler. Cezayirli deniz gazilerinin cevabı gecikmedi. 25 Haziran'da Mezemorta Hüseyin Reis, 5 Fransız'ı daha topun içerisine koyarak, ateşledi. Fransızlar'ın da cevabı gecikmedi. Ertesi gün üç Müslüman'ın cesedi kıyıya vurdu.
Cezayir deniz gazilerinin her zamanki gibi inatlarının kırılamayacağı anlaşılmıştı. Bu sırada Avusturya ile Fransa'nın ilişkileri gerilmişti. Donanmaya ülkeye geri dönmesi emri verildi. Bir yıl sonra Fransızlar 1688'de tekrar Cezayir önlerine geldiler. Ancak topa tutulan Cezayir deniz gazileri yine teslim olmadı ve Fransız donanması yine eli boş geri döndü. Mezemorta Hüseyin Reis'in namı İstanbul'a kadar gelmişti. Osmanlı Devleti'nde uzun süredir denizcilikten gelme bir kaptan-ı derya yoktu. 4 Ocak 1690'da Mezemorta Hüseyin Reis kaptan-ı deryalığa tayin edilerek, bir an önce İstanbul'a gelmesi için emir gönderildi. Ancak Cezayir'deki yeniçerilerin muhalefetinden dolayı ilk kaptan-ı deryalığı kısa sürdü. Mezemorta 1695'te ikinci defa kaptan- ı deryalığa tayin edildi. Altı yıldan fazla süren ikinci kaptan-ı deryalığı Türk denizciliğinin parlak dönemlerinden biri oldu. Osmanlı Bahriyesi yeni baştan düzenlendi.
Mezemorta Hüseyin Paşa'nın bir deniz muharebesi.
CEZAYİR'DE 314 YILLIK TÜRK HAKİMİYETİ
BARBAROS kardeşler, Vardar Yenicesi'nden gelip Midilli'nin fethinden sonra buraya yerleşen Yakub adlı bir Türk sipahinin çocuklarıdırlar. Barbaros Hayreddin Paşa'nın ağabeyi Oruç Reis, Türk denizcilerine büyük yardımlarda bulunan İkinci Bâyezid'ın oğlu Şehzade Korkud'un desteğiyle bir gemi sahibi olarak deniz gaziliğine başladı. Ancak şehzadenin Yavuz Sultan Selim karşısında taht mücadelesini kaybetmesi üzerine 1510'da Anadolu kıyılarından ayrılarak, kardeşi Hızır ile birlikte Tunus kıyılarındaki Cerbe Adası'na gitti. Barbaroslar, cesaretleri sayesinde burada kısa sürede kendilerini kabul ettirdiler.
Bu sırada Afrika yavaş yavaş İspanyol hakimiyetine giriyordu. Ancak İspanyollar, Afrika'daki topraklarının anavatanlarına uzaklığı ve bölge halkının da Müslüman olması yüzünden bu bölgelerde hakimiyetlerini rahatça kuramıyorlardı. Cezayir'den gelen bir heyet Barbaroslar'dan İspanyollar'ın Cezayir'in bir şehri olan Becaye'den çıkarılmasını talep etti. Bunun üzerine 1513'te harekete geçen Barbaroslar, Becaye'nin 60 mil doğusundaki Cicelli'yi ele geçirdiler. Daha sonra Cezayir halkının davetinden de istifade ederek, 1516'da Cezayir'e hakim oldular. Oruç Reis Cezayir'de hükümdarlığını ilan etti.
Cezayir'in Barbaroslar'ın eline geçmesi İspanya açısından büyük bir tehlike idi. Ancak Şarlken'in Cezayir'e gönderdiği donanma bir sonuç alamadı. Bunun üzerine İspanyollar, Tlemsen Emiri'ni devreye soktular. Durumu haber alan Oruç Reis, Tlemsen'i zapt etti. Fakat daha sonra 1518'de yerli halkın bir kısmıyla anlaşan İspanyollar'a karşı yaptığı mücadelede şehid düştü. Şehadetinden sonra yerine kardeşi Hızır Reis geçti. Hem İspanyollar, hem de yerli halkla uğraşan Hızır Reis bir ara Cezayir'i terk etmek zorunda kaldı, ancak kısa bir süre sonra daha kuvvetli bir şekilde buraya hakim oldu. Hızır Reis, 1519'da Yavuz'a elçi göndererek Osmanlı desteğini aldı. Cezayir de Osmanlı hakimiyetine girdi. Hızır Reis, 1534'te Osmanlı donanmasının başına geçirildi.
Kanuni zamanında Osmanlılar'dan yardım isteyen Fransızlar, Barbaros Hayreddin Paşa komutasındaki Osmanlı donanmasının 1543'teki Nice kuşatması sırasında Cezayirli Türk denizcileriyle tanıştılar.
Cezayir'deki Türk hakimiyeti zaman zaman sekteye uğradıysa da, beylerbeyi, paşa, ağa ve dayı sıfatlı idareciler vasıtasıyla Türk hakimiyeti devam ettirildi. Osmanlı İmparatorluğu Cezayir'i uzun bir süre bölgeye atadığı "dayılar" vasıtasıyla yarı özerk bir vaziyette idare etti. Fransa'nın 5 Temmuz 1830'daki işgaline kadar tam olarak üç asırdan fazla bir süre Türk hakimiyeti altında huzur içerisinde idare edildi.