2023 seçimleri birden fazla özelliğiyle en özgün seçim olarak siyasi hayatımızdaki yerini almaya aday. Fiilen en uzun kampanya dönemine sahip olmasının yanı sıra seçim sonrasının da en fazla konuşulacağı ve tartışılacağı seçimler olacağı anlaşılıyor. Ebette çok partili hayata geçişten bu yana her seçimin çok kritik olduğu söylendi. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ülkemize yaşattığı yaklaşık yirmi yıllık siyasi dönüşümün geriye doğru baktığımızda "istisnai" olduğu açıktır. En büyük kazanım da siyasetin ve siyasetçinin birincil belirleyici aktör haline gelmesidir. Türkiye'nin 2023 sonrasında nasıl bir ülke olacağına karar vermek artık siyasetçilerin elinde. Sözgelimi siyasal sistem değişikliği önerebilir ve gerekli seçmen desteğini alır ve Meclis'te gerekli milletvekili sayısını temin ederseniz bu önerinizi hayata geçirirsiniz. Örnekler çoğaltılabilir. Bir zamanlar "yüksek siyaset" denilen (güvenlik başta olmak üzere) konularda yeni politikalar hayata geçirebilirsiniz.
***
Bu imkânı, siyaseti baskı altında tutulan vesayet odaklarının AK Parti döneminde tasfiye edilmesine borçluyuz. Yani, Erdoğan'ın 2007 e-muhtırasını, 2008 kapatma davasını, 17-25 Aralık 2013 ve 15 Temmuz 2016 darbe girişimlerini aşması ve 2017'de cumhurbaşkanlığı sistemine geçişi sağlaması siyaset kurumunu öncelikli ve kritik konuma getirmiştir. "Demokrasimizin niteliği" ve "siyasette kutuplaşma" tartışmalarının bu denli canlı olmasının sebeplerinden önde geleni siyasetin kazandığı kritik önemdir. Bakmayın 1990'lar güzellemesi yapanlara, ikrar etmeseler de muhalefet partileri de şunu çok iyi biliyor: Erdoğan öncesi dönemde Türkiye'nin geleceğine karar verme noktasında siyaset kurumu ve siyasetçiler hiç bu kadar belirleyici olamamıştı. Bu belirleyiciliğin siyasetçinin yükünü artırdığı ortada. Yine bu yüzden sadece eleştiri ve suçlama seçmeni ikna etmiyor. Seçmen 2023 sonrasında bu koca ülkeyi taşıyabilecek lider, vizyon ve program bekliyor. "Nasılsa kazanacağız" havasındaki muhalefet çevreleri giderek bunun farkına varıyor. Bu çevrelerde kazanmanın garanti olmadığını ve kazanılsa bile yönetme sorunu olabileceğini söyleyenler artıyor. "Geçiş sürecini de planlayan geniş bir ittifak kurulmadıkça Erdoğan'ın bu defa da kazanabileceğini" söylüyorlar. Elbette "kazanmak garanti değil, yine kaybedersiniz", "az vakit kaldı", "önce geçiş sürecini planlayalım" ve "yeni bir ittifak kuralım" uyarılarını yapanlar kendilerinin yerini genişletmeye çalışıyor.***
Yine de bu söylemin haklı bir kısmı var. Muhalefet, Erdoğan'ın tecrübesi ve bu ülke için ifade ettiği anlamla yarışabilecek bir aday profili ve siyasi program üretmekten çok uzakta. Erdoğan karşıtlığı artık para etmiyor. Ekonomik sorunların çözümünü iktidardan bekliyor, muhalefete umut bağlamıyor. Nedeni mi?