Seçimlere beş hafta kala ABD başkanlık kavgası büyüyor. Kavga, ortalama bir demokrat-cumhuriyetçi rekabeti ile gitmiyor. "Küreselci-vatansever" gibi ayrımlar da çoktan aşıldı. "Trump seçilirse demokrasimizi paramparça edecek" ve "Biden seçilirse Çin, ABD'nin sahibi olacak" kıvamında gidiyor. Kampanyalarda ortalama bir demokrasiden beklenmeyecek tartışmalar yapılıyor. Kutuplaşma derinleşirken karşılıklı suçlamaların ardı arkası kesilmiyor. "Oy çalma," "darbe," "Beyaz Saray'dan zorla çıkarılma" ve "bu iş Yüksek Mahkemede biter" polemikleri ile Biden ve Trump birbirini suçluyor.
Postayla gönderilen pusulaların seçime şaibe karıştıracağını iddia eden Trump, seçim sonuçlarını kabul edip etmeyeceği ile ilgili soruya "duruma göre bakacağız" cevabını veriyor ve ekliyor: "Çin, Rusya, Kuzey Kore ve İran'ı konuşacak olursak, onlar için bu seçimlere müdahale etmek çok kolay. Güzel ve ucuz oy pusulaları basabilirler bunları da oy merkezlerine gönderebilirler." Yine Trump ölen Yüksek Mahkeme yargıcının yerine yenisini atama yönündeki acelesini "3 Kasım seçimleri Yüksek Mahkemede bitecek. Bu nedenle mahkemede 9 yargıcın olması önemli" diyerek açıklıyor. Bir taraf orduyu, diğeri de mahkemeyi göreve çağırmaktan bahsediyor, inanılır gibi değil. Amerikan demokrasisi sistem krizi içerisinde.
***
Kuşkusuz Trump'ın iddiaları Demokratları çıldırtıyor. Ancak Biden muhtemelen hastalığı sebebiyle, Harris ise nedendir bilinmez, ortada olmadığı için Trump ile polemik yapmak Temsilciler Meclisi Başkanı (Demokrat) Pelosi'ye kaldı. Pelosi, Trump'a küstah bir söylemle karşılık verdi: "Trump'ın kime hayranlık duyduğunu biliyoruz. Putin'e, Kim Jong-un'a, Erdoğan'a hayranlık duyuyor. Ancak Sayın Başkan, Kuzey Kore, Rusya, Türkiye ya da Suudi Arabistan'da olmadığınızı hatırlatayım. Demokrasiyle yönetilen ABD'desiniz." Amerikan seçimlerinin başka ülkelerin lider ve rejimleri üzerinden polemikle yürümesi Washington'ın geldiği ibretlik bir durum. Gerçi biz Başkan Erdoğan'ın ve Türkiye'nin Batı'daki seçimlerde gündem olmasına alışığız.***
İşgallerle ve otoriter yönetimlere verdiği destekle dünya ölçeğinde demokrasinin krizinden sorumlu olan ABD'nin Temsilciler meclisi Başkanı, kendi ülkesinin darbe tartışmasına varmasının utancıyla yüzleşmiyor da dem okratik seçimle iktidarda olan Erdoğan'ının uzun süreli iktidarını Putin ya da Kim Jong-un ile kıyaslıyor. Halbuki Almanya'da Merkel de uzun süredir hükümette. Şurası net: dünyada algısı ile ilgili en ağır ideolojik kampanyaya uğrayan ülke, Türkiye; lider de Erdoğan. Türkiye son altı-yedi yıldır bir yandan etrafındaki bölgenin krizleriyle boğuşuyor, diğer yandan iç gerilimlerini sandığa giderek çözüyor. Ankara'nın güçlenmesinden memnun olmayanların hepsi algı operasyonlarına hız veriyor. Bıktırıcı etiketlemelerini tekrar ediyorlar.