Doğu Akdeniz'deki "yüksek gerilim" yerini müzakere ve diyaloga bıraktı.
Başkan Erdoğan, 22 Eylül'de Şansölye Merkel ve AB Konseyi Başkanı Michel ile yaptığı üçlü zirvenin ardından Fransa Cumhurbaşkanı Macron ile görüştü. Ertesi gün AB Komisyonu Başkanı Leyen ve NATO Genel Sekreteri Stoltenberg ile yaptığı görüşmeler sonucu Ankara ile Atina arasında istikşafi görüşmeleri başlatma ortamı oluştu. Diyaloğun öne çıkmasında Merkel'in AB dönem başkanlığı döneminde Türkiye ile ilişkileri toparlama isteği ve Erdoğan'ın bu gayrete verdiği değerin büyük bir etkisi oldu. Macron'un "Avrupa dayanışması adı altında AB'yi Türkiye'ye karşı konumlandırma arayışının sonuçsuz kalması da süreci hızlandırdı. AB ülkelerinin büyük bir kısmı eski Fransız Cumhurbaşkanı Hollande'ın "Avrupa'ya yönelik en büyük tehdit Türkiye'den geliyor" iddiasına katılmıyor.
Doğu Avrupa ülkelerinin asıl büyük korkusu Rusya'nın Avrupa üzerinde artan baskısı ve mülteciler. Güney Avrupa ülkeleri ise Suriye, Libya, Doğu Akdeniz ve enerji konularında Türkiye ile iş birliği ihtiyacının farkında. Avusturya dillendirdiği "Ankara'nın AB üyelik sürecini bitirelim" önerisini milli çıkarlarına aykırı görüyorlar. Yine Yunanistan ve Güney Kıbrıs'ın AB dış politikasını esir almasını doğru bulmuyorlar. İşte Oruç Reis'in bakıma çekilmesinden sonra hızlanan diplomasi Türkiye ve Yunanistan arasındaki gerilimi düşürmekle kalmıyor. Türkiye-AB ilişkilerini toparlamak için de bir fırsat penceresi sunuyor.
***
Öncelikle Ankara ve Atina arasında üç düzlemdeki (istikşafi, siyasi ve askeri) görüşmeler kapsamlı bir müzakereyi getirmeli. Adaların silahlandırılmasından Batı Trakya'ya, diğer Ege sorunlarından Kıbrıs ve Doğu Akdeniz'deki yetki alanlarına kadar ikili ilişkilerdeki tüm sorunları masaya yatırmalı. Atina şunu fark etmeli: Türkiye'nin AB'den kopması durumunda Yunanistan sınırda olmanın getirdiği daha çok sorunla yüzleşecek. Silahlanma baskısı ile ekonomisi daha da bozulacak. Ege ve Doğu Akdeniz'i "barış ve paylaşım denizine" çevirmek Ankara ve Atina'nın menfaatine. Bunun çok zorlu olacağı açık.
***
AB, uzun vadeli stratejik çıkarlarını gözeten bir kararlılıkla Türk-Yunan görüşmelerine katkı sunmalı. Almanya'nın Türkiye ile ilişkileri toparlama kararlılığı Ocak 2021'den itibaren AB dönem başkanlığını üstlenen Portekiz tarafından da sürdürülmeli. İstenirse 9 aylık bir fırsat dönemi var diyebiliriz. Masadaki konular: Gümrük Birliğinin güncellenmesi, göç anlaşmasının yenilenmesi, vize serbestliği ve Doğu Akdeniz Konferansı fikri olmalı. Konferans fikrini önce AB Konsey Başkanı Michel gündeme getirdi. Erdoğan, 75. BM Genel Kurulu'ndaki konuşmasında bu öneriye güçlü destek verdi: "tüm bölge ülkelerinin hak ve çıkarlarının göz önünde bulundurulduğu, içinde Kıbrıs Türklerinin de yer aldığı bölgesel bir konferans düzenlenmesini teklif ediyoruz."
***
AB siyasetçilerine düşen Doğu Akdeniz Konferansı fikrini olgunlaştırmada Ankara ile iş birliği yapmaktır. Bu konferans geçtiğimiz günlerde Mısır, İsrail, Yunanistan, Kıbrıs Rum Yönetimi, İtalya ve Ürdün arasında imzalanan 'Doğu Akdeniz Gaz Forumu'nun bir bölgesel örgüt olarak kuruluşuna ilişkin anlaşmanın "Türkiye karşıtı" olmadığını göstermenin bir yolu olacaktır. İster enerji paylaşımı üzerinden ister daha geniş temelli ekonomik iş birliği açısından olsun bu konferansın Doğu Akdeniz'i "barış ve paylaşım" denizine çevirmeye katkısı olacaktır.
Medeniyetler beşiği Akdeniz yeni bir jeopolitik gerilim ve askerileşme bölgesi olmaktan çıkarılmalı. Türkiye, Avrupa, Kuzey Afrika ve Ortadoğu'nun birleştiği Doğu Akdeniz'de başat güçlerden birisi olmaya devam edecek. Ankara'nın da oturduğu masa kurulmadan bu denizin suları durulmayacak. AB liderlerinin Almanya'nın eski Ankara büyükelçisi Erdmann gibi isimlerin "Erdoğan'ın 'nefesi kesilene' kadar sabredelim" naifliğinde olmayacağını umalım. Erdoğan'ın nefesi Türkiye'nin nefesidir, asla kesilmez. Bu fırsat penceresinden girin derim.