Uzun bir yılı daha geride bıraktık. Her yılın birbirine eşit olmadığını insan Türkiye gibi bir ülkede yaşayınca daha derinden idrak ediyor. Özellikle 2013'ten bu yana her yıl aslında on yıl yoğunluğunda değişimlere tanık oluyoruz. Bu yüzden son günlerinde olduğumuz yılın muhasebesini, okurlarımın izniyle, SETA 2017 Yıllığı'na bırakıyorum. Onun yerine, gelecek yılın muhtemel gündemine odaklanmayı tercih ediyorum.
***
Değişim hızı yüksek yeni yılda iç siyasetimizin öne çıkan konusu elbette 2019 seçimleri olacak. Erken seçim olsun olmasın, ittifak arayışları, aday değerlendirmeleri, partilerdeki yeni kırılmalar ve hayli gürültülü siyasi polemikler bizi bekliyor.
Yeni sistemin ilk cumhurbaşkanı adayları olarak şimdilik Erdoğan, Akşener ve Kılıçdaroğlu'nun isimleri konuşuluyor.
Abdullah Gül'ün bir KHK metni üzerinden ifade ettiği "
kaygı" 2018'de bir adaylık sürecine dönüşecek mi göreceğiz. Zira Gül'ün gidişatla ilgili bu "
kaygısı" bir ilk değil. Aksine, 2013 Gezi olaylarından bu yana belirli aralıklarla tutarlı bir şekilde devam ettirdiği AK Parti eleştirilerinin son örneği.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bu sefer, "
geçmiş cumhurbaşkanı üzdü" mealinde tepki vermesi Gül'ün eleştirilerini değerlendirmede yeni bir aşamaya geçildiğini düşündürüyor.
***
Uyum yasaları, FETÖ ve darbe davalarının sonuçlandırılması,
Olağanüstü Hal'in durumu, ekonomideki gidişat ve PKK ile mücadele gündemin diğer önde gelen konuları.
Ancak 15 Temmuz direnişinin siyasetimizin kodlarına yeniden işlediği "
millilik" olgusu iktidar ve muhalefetin üzerinde kapışacağı asıl tema durumunda.
Demem o ki, yıl boyunca "
gerçek millilik" tartışması altında alternatif "
Türk milliyetçiliği" kavramlaştırmalarının kapışmasına şahit olacağız. AK Parti ve MHP'nin "
ülkenin saldırı altında olduğu bilinci" etrafında ördüğü "
yerli-milli" söylemi "
darbe ve terörle mücadeleye" vurguya devam edecek. CHP ve
İyi Parti ise "
otoriterlik" eleştirisini ihmal etmeden popülist bir milliyetçiliğe sürüklenme eğiliminde.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Sudan seyahatinde Sevakin adasının Türkiye'ye tahsisini CHP ve İyi Parti'nin "
asıl 18 adalara sahip çık" tepkisiyle karşılaması buna bir örnek. CHP lideri Kılıçdaroğlu'nun "
2019'da adaları alma" iddiası Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Lozan'ı güncelleme önerisinin hayli ötesinde, revizyonist bir form. Yine muhalefetin Suriyeli mülteciler konusunda dışlayıcı-milliyetçi söylemlerin kapısını açmamasını temenni edelim.
***
Kuşkusuz, 2018'de de bizi en çok ilgilendiren dış politika krizi, Suriye olmaya devam edecek. Deaş'ın toprak kontrolü sona ermiş ve Astana Süreci kısmen başarılı olduysa da henüz barış için gidilmesi gereken hayli yol var. ABD, yeni Suriye politikasını "
İran'ı sınırlandırma" düzleminde netleştirmeye çalışıyor. Bu da bölgenin yeni sıcak gelişmelere gebe olduğunu gösteriyor.
İran'ın yeni yılı hayat pahalılığına dair protestolarla karşılaması içine gireceği türbülansın ilk emareleri durumunda.
Trump'ın Körfez'in veliahtlarıyla birlikte giriştiği yeni dizayn hamlesinin Türkiye'yi de rahatsız edecek sonuçlar üretmesine hazır olmalıyız. Yine, vize krizi bitse de Kudüs'ün statüsü, Atilla davası, S-400ler, Suriye ve YPG'nin geleceği, FETÖ, Rusya ve İran politikaları bağlamında Türk-ABD ilişkilerinde yeni iniş çıkışlar yaşanabilir.
***
Almanya cenahından gelen "
ilişkileri düzeltme" mesajları Türkiye-AB ilişkilerinde yeni bir toparlama dönemini getirebilir.
Erdoğan'ın Kudüs meselesini Almanya, Fransa ve Vatikan ile istişare halinde yürütmesi de toparlanmaya ivme katabilir. Merkel'in 3 aydır koalisyon kuramaması ve Avusturya'da aşırı sağın iktidara gelmesi sıkıntılı konular olsa da AB ve Türkiye'nin ilişkilerde gerilimi azaltmaya ihtiyacı var.
Hem ekonomik işbirliği hem de yeni Ortadoğu'da ortak politikalar geliştirebilmek açısından. Umulur ki, AB ülkeleri Türkiye'yi ötekileştirmenin eleştirmenin aşırı sağı ne kadar güç - lendirdiğini fark edebilir.
Ezcümle, Türkiye, küresel ve bölgesel kaosla yüzleşirken yeni işbirliği hamlelerini devam ettirecek.