Yeni yılın ilk saatlerinde Deaş terörü Ortaköy, Reina'da 39 can aldı.
Profesyonel, saha deneyimi olan terörist Kalaşnikof'u ile acımasız bir katliam gerçekleştirdi. Bu saldırı ile son dönemde PKK ve Deaş'ın kullandığı bombalı araç ve canlı bombalara bir yenisi eklendi.
Büyükelçi Karlov'un öldürülmesini de anımsatan FETÖ tipi suikastın kitleselleştirilmiş hali uygulandı.
Bu yöntem ülkemiz için yeni olsa da aslında Paris, Orlando ve Nice saldırılarının bir benzeriydi. Uluslararası camia terörle mücadelede etkin işbirliği yapmadıkça, terör örgütlerini vekalet savaşında kullanmayı bırakmadıkça bitecek gibi görünmüyor.
Başbakan Yıldırım'ın belirttiği gibi her ülke muhtemel hedef durumunda.
***
Terörün ülkemizi sık vurması öfkemizi büyütüyor. Bu öfke terörün sebepleri, sorumluları ve nasıl mücadele edileceği konularındaki tartışmayı gerilimli kılıyor.
Şurası net: doğru teşhis koyulamaması terörün amaçlarına hizmet eder. Tespitleri iyi yapmak lazım. Evet, Türkiye hiç olmadığı kadar terör saldırısı altında. Temel sebebi de Türkiye'nin kapasitesini fazlasıyla aşan bir krizde yatıyor: Suriye iç savaşının getirdiği kaos ve terör dalgasına en fazla bizim muhatap olmamız.
Siyaseti sorumlu tutmak kolaycı bir yol.
İktidarı "
İslamcı, gerici" diye suçlayarak katliamı onun üstüne yıkmak ise düşmanca.
Çok daha rasyonel ve uzun vadeli bir tartışmaya ihtiyacımız var.
***
Bir kere terörün kör, sağır ve plansız olmadığını bilelim. Mücadele ettiğimiz bütün terör örgütleri stratejik analiz yapabiliyor. Bölgesel dengeleri ve aktörlerin tepkilerini hesap ediyor.
En çok da iç kamuoyunun siyasi gerilimleri üzerinde oyun kuruyor.
Yılbaşı eğlencesini hedef alan terörün hedefi "
hayat tarzı" ya da "
laiklik" değil.
"
Hayat tarzı" ve "
dindar-laik ayrımı" üzerinden toplumumuzu bölmek. Diğer bir tabirle, bu büyük ülkenin farklılıklarını "
derinleşmiş fay hatlarına" çevirmek.
Yani tüm değerleriyle, kurumlarıyla ve geleceğiyle Türkiye hedefte. Terör örgütleri Türkiye'ye saldırırken içteki malzemeyi işine geldiği gibi kullanır, istediğine benzetir.
Sözgelimi kimilerine göre gece kulübüne "
Sünni iktidar" yüzünden saldırılıyorken katliamın sahibi Deaş'a göre AK Parti iktidarı "
mürted," "
Hıristiyanların koruyucusu" ve "
Haçlıların hizmetçisi."
***
Suriye ve Irak'ta terör örgütlerine alan bırakan konjonktür devam ettiği sürece terörle mücadele birinci önceliğimiz olmak zorunda.
Ne zamana kadar? Rusya, ABD, Türkiye ve diğer bölgesel güçler bu iki ülkedeki çatışmayı sona erdirecek ve yeni bir yapılanma sağlayacak ortam yaratana kadar.
Türkiye bu ortamın sağlanması için hem sahada hem masada var gücüyle mücadele ediyor.
Astana Süreci de Fırat Kalkanı Operasyonu da bu amaca matuf. Sorunumuz bu iki ülkeye yönelik spesifik politikalarımızda değil. Öyle bir yere geldik ki her tercih bazı sorunları çözerken bazılarını da bir süreliğine alevlendiriyor.
Eskiden "
Deaş ile mücadele etmediğimiz için terör var" deniliyordu. Şimdi
"
Deaş ile niye savaşıyoruz, terör bu yüzden"
deniliyor. Kenardan seyretmenin mümkün
olmadığını görecek kadar büyük maliyetler
ödedik. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın
"
terörü kaynağında kurutmak" dediği tam
da bu farkındalığın yansıması.
***
Deaş teröründen kurtulmak için "
parlak" önerilerde bulunanlar yok değil. PKK ile masaya oturulması ve YPG ile Suriye'de "
uzlaşma" bulunması bunlardan birisi.
Çözüm sürecini sabote eden PKK'nın meşrulaşmış "
kantonları" ile ülkemizi nasıl bir yangın yerine çevirebileceğini hâlâ anlamamış olanlara bilmem ne diyelim.
Velhasıl, Reina'daki terör "
hayat tarzımızı" değil, bunun tartışılması üzerinden "
bölünmemizi ve yenilgiyi kabullenmemizi" hedefliyor.