Her geçen gün emin olduğum bir gerçeklik var. Birkaç yıldır ülkemiz tarihin akışının hızlandığı bir dönemden geçiyor. Bir yıla o kadar çok şey sığıyor ki geriye baktığınızda yaşananları ihata etmekte zorluk çekiyorsunuz.
Bugün uğurladığımız 2016'nın muhasebesi için de aynı şey geçerli. Ancak yedi olayı hem 2017'yi hem de sonrasının trendlerini etkileyecek önemde görüyorum.
Hepsi birbiriyle etkileşimde olmakla birlikte üçü iç siyaset dördü de dış politikayla ilişkili:
İçte, 15 Temmuz darbe girişimi; DEAŞ, FETÖ ve PKKPYD terör örgütleriyle mücadele ve Cumhurbaşkanlığı sistemine geçiş. Dış politikada ise Rusya ve İsrail'le normalleşme; Fırat Kalkanı Operasyonu; Brexit ve Trump'ın yeni ABD başkanı seçilmesi. Bunlardan hareketle 2017'de bizi neler beklediği üzerine tahminlerde bulunayım.
***
Kanlı darbe girişiminin bastırılması Türkiye siyasetini hem yapısal hem de kültürel kodlar açısından dönüştürdü.
Demokrasimizin dönüm noktasında sivil direniş sayesinde millet iradesi yeni bir anlam ve ruh kazandı. Üç terör örgütüyle mücadele azmi ve hükümet sistemi değişimi iradesi bu ortamda vücut buldu.
15 Temmuz önümüzdeki yılların siyasetini şekillendirecek en önemli meşruiyet kaynağı, kriteri. Komisyonda 18 madde olarak kabul edilen anayasa değişikliği ise sivil siyasetçilerin Cumhuriyet tarihinde hükümet sistemimizi değiştirme yönündeki en kritik hamlesi.
Cumhurbaşkanlığı sistemine geçiş sürecinde önce bir referandum; kabul edilirse de, 2019'a kadar hazırlık dönemi yaşayacağız. Bu dönemde lider anlayışımız, siyasi parti yapılarımız, seçim sistemimiz ve kurumlarımız önemli bir dönüşüme uğrayacak.
Türkiye'nin iç meselesi olmaktan çıkan terörle mücadelenin yoğunluğu devam edecek. Terörle mücadele Suriye ve Irak'ın geleceğine ek olarak ittifak anlayışımızı ve bölgesel ilişkilerimizi belirlemeyi sürdürecek.
***
Rusya ile ilişkileri normalleştirmemiz ve Fırat Kalkanı Operasyonu dış politikada yeni bir aktivizm sürecini başlattı.
Yeni güvenlik konsepti etrafında halen El-Bab'da Deaş ile savaşıyoruz. PKKYPG'yi Suriye ve Irak'ta en yakın tehdit olarak görüyoruz. Bu aktivizm bölgesel rolümüzü güçlendirdiği kadar kapasite inşasını da zorunlu kılmakta.
Suriye'deki ateşkesin Astana barış süreci ile sonuçlanması ve PKK-YPG ile mücadele yeni yılın öne çıkan hususları olacak. Ancak iki küresel olayın (Brexit ve Trump'ın seçilmesi) alacağı seyir Türkiye'nin tercihlerini etkileyecek trendler konumunda.
***
Britanya'nın AB'den ayrılması "
birlik" fikrinin krizine ve popülist milliyetçiliğin ayak seslerine işaret ediyor. Göçmen ve İslam karşıtlığından da beslenen popülist baskı ise Avrupa'yı içe kapatıyor. Bu baskı temmuza kadar Almanya ve Fransa seçimlerinde merkez siyasetçileri hayli zorlayacak.
AB'de stratejik bir liderlik oluşursa Türkiye-AB ilişkileri Britanya örneği göz önüne alınarak yapıcı bir yere gider.
Geri kabul ve vize serbestliğine makul çözüm bulunur. Aksi takdirde ilişkideki gerilimlerin kopuşlara savrulması da ihtimal dahilinde.
***
Kuşkusuz Trump yönetiminin ABD'nin küresel rolüne dair yaklaşımı 2017 ve sonrasının en etkili faktörü olacak.
"
Liberal dünya düzeninin sonu" muhabbetini sık duyacağız. Obama'nın giderayak Rusya ile siber saldırılar üzerinden yaşadığı gerilime bakılırsa ABDRusya arasında kısa dönemde hızlı bir bahar havası esmeyebilir. Cumhuriyetçi ağırlıklı Senato'nun önüne bırakılan "
saldırgan Rusya" mevzusu Trump için kolay lokma değil. Obama'nın "
dahası gelecek" dediği hatırlanırsa.
Nihayetinde Trump'ın Rusya ve Çin ile oluşturacağı yeni ilişki, küresel düzeni şekillendirmekle kalmayacak.
Bölgemizdeki güç mücadelesini ve çatışmaları da kızıştırabilir. Yine de Trump'ın Ortadoğu politikasının Türkiye'ye Deaş ve YPG ile mücadelede fırsatlar sunması muhtemel.
İslamofobi konusu ise gerginlik alanı olmaya aday. Ekonominin ve güvenliğin daha öne çıkacağı bir küresel jeopolitik beklemeliyiz vesselam.
Hayırlı seneler.