AK Parti dış politikasını eleştirenlerin çok sevdiği bir kelime var: "eksen kayması." Batılı "ittifaklar" limanına demirlemiş Türkiye'nin ABD ya da AB ile ilişkilerinde gerilimler ortaya çıktığında ısıtılarak hemen servis edilir bu laf. İçte ve dışta hep bir ağızdan "Türkiye Batı'dan uzaklaşıyor" denilir.
Türkiye kimi zaman "Doğu-Rusya" bloğuna kimi zaman da "Sünni-Vahhabi hattına" kayar. Bu "kayma" söyleminin ilk versiyonunun İsrail ile yaşanan 2009 "one minute" krizine dayandığını da unutmayalım.
"Eksen kayması" tartışması jeopolitik okumadan ziyade ideolojik bir tanımlama gayreti. Türkiye'nin bölge kaynaklı sorunlarını anlama değil, dış politikasına kalıcı tercihler dayatma amaçlı.
***
Bugünlerde yine bir eksen kayması söylemi ile karşı karşıyayız. Türkiye'nin "
Rus-İran-Esed" eksenine kaydığı söyleniyor. Halep'ten sivillerin tahliyesi, Büyükelçi Karlov suikastının gerilimsiz atlatılması ve Moskova bildirisinin Suriye'de kalıcı ateşkes sağlama girişimi sebebiyle... Türkiye-Rusya normalleşmesinin Suriye iç savaşına yansıması olarak okunması gereken gelişmeler Türkiye'nin "
Rusya'nın eksenine girdiği" şeklinde resmediliyor.
Bu görüş sahipleri, gidişatı Rusya lideri Putin'in "
Batı içinde çatlaklar" yaratma gayreti olarak da değerlendiriyor. Dahası, suikasttan sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Kremlin karşısında "
zayıf olacağı" ve "
Putin'in taleplerine daha fazla boyun eğeceği" öngörüsünde bulunuyor.
Bu öngörülerin propaganda amaçlı olduğu ortada. Reel yaklaşım öncelikle dünya düzeninin içine girdiği değişimi tespit etmeli. ABD ve Avrupa'da esen dönüşüm rüzgârlarının bölgemizin kaosuyla birleştiğini görmeliyiz.
Türkiye'nin yapmaya çalıştığı Trump döneminde elini rahatlatacak bir Suriye hazırlığı.
***
Fırat Kalkanı ile Ankara, Suriye'de daha aktif bir politika izlemeye başladı. Böylece sahada olmanın reel "
pazarlık gücüne" kavuştu.
Geldiğimiz yer "
eksen" tercih etme yeri değil. Rusya ile yakınlaşarak ABD'yi karşıya alma noktası hiç değil. Aksine Ankara, bölgesel bağlamda Washington ve Moskova ile ilişkilerinde "
dengeleme" yapabilme potansiyeline ulaştı. Milli çıkarlarını müzakere edecek bir vasatı elde etti. Nitekim bugün Türkiye, Rusya ve ABD ile Suriye'nin geleceğini konuşabilir.
Deaş'la mücadelenin gelinen aşamasını değerlendirebilir. Muhalifleri barış sürecine dahil etmenin önemini vurgulayabilir. Ve Suriye'nin kuzeyinde yeni bir devlet olamayacağını müzakere edebilir. Trump Yönetimine "
güvenli bölge" ve "
Rakka'nın Deaş'tan temizlenmesi" konularında işbirliği önerebilir.
Türkiye, "
eksen" tartışması gününde değil... ABD ve Rusya ile ilişkilerinde "
altın bir denge" kurma döneminde.
Garip sorular!
El Bab operasyonunda şehit vermemiz sebebiyle muhalif çevreler iki soruyu tekrarlıyorlar: "
Suriye'de ne işimiz var?" ve "
neden Deaş ile sadece Türk askeri savaşıyor?"
Bugün bu soruları soranların dün "
Deaş ile neden mücadele edilmiyor?" diyenler olması bir garip. Daha garibi Suriye'de 6 yıldır ne yaşandığını görmezden gelmelerinin cehaleti.
Suriye iç savaşında artık ABD'nin, Rusya'nın, İran'ın ya da PKK'nın, Hizbullah'ın Suriye'de ne işi var diye sorma noktasını geçtiği bir yerdeyiz. Türkiye bölgesel değişim anaforunun tam ortasındaki bir ülke olarak Suriye'de olmak zorunda.
Kritik konu bu varlığın korunması ve ülkemizin selameti için iyi yönetilmesidir vesselam.