Angelina Jolie geldi. Hatay'lıların da, sanırım Suriyeli göçmenlerin de gönülllerini fethetti. Ve olayı dünya gündemine taşıdı. Bir kez daha Hollywood starı ve dünyanın en ünlü kadınlarından biri olmanın avantajlarını kullanarak...
Yıldızların bu tür davranışları görecelikle yenidir. Sessiz sinema (35 yıllık bir dönem), yıldızları bir gizem tülüne sarıp sarmalayarak yığınlardan olabildiğince uzak tutmak, fildişi bir şatoya kapatıp çevrelerinde bir efsane kozası örmek yolunu seçmişti. Sinemanın gerçekten de kitleyi 'büyüleyen' bir olay olduğu yılların kaçınılmaz koşulu... Böylece örneğin Theda Bara'nın evinde kaplan besleyen, Valentino'nun bir şeyh kökeninden gelen, Eric Von Stroheim'in Habsburg hanedanından inmiş gizemli kişiler olduğu söylenir ve kolay görülemez, dokunulamaz, yaklaşılamaz bu isimler, salonları doldururdu.
Hollywood yıldızlarının kitleye yaklaşması ve ulusal davalar için uğraşması, İkinci Dünya Savaşı'nda gerçekleşti. ABD savaşa girer girmez, tüm Hollywood orduya yardım kampanyalarına katıldı, komedyen Bob Hope'dan gizemli Marlene Dietrich'e kadar birçoğu da, cepheden cepheye koşup Nazizm'e karşı savaşanlara moral verdi. Bu gelenek sürdü: Kore'den Vietnam'a nerede savaş varsa, yıldızlar da oradaydı. Özgür dünyayı korumakla Amerikan ideallerini korumak arasında dozu değişen bir çaba harcamak üzere...
Modern çağda ise durum değişik. Artık ünlüler ABD hükümetinden veya Pentagon'dan aldıkları öneri, hatta emirler doğrultusunda değil, kendi vicdanları yönünde eyleme geçiyorlar. Ya da BM- Birleşmiş Milletler'in adı konmuş biçimde gönüllü elçileri oluyorlar. Amaç hep barışa ve insanlığa yönelik. Nerede savaş, kıyım, soykırım, ırkçılık, açlık ya da yoksulluk varsa, oralara gidiyorlar. Audrey Hepburn'den Charlize Theron'a, Nicole Kidman'dan Susan Sarandon'a, George Clooney'den Andy Garcia'ya hepsi, sorunlu ülkelere ve yörelere gidip hem kişisel bir yardım eli uzatıyor, hem de dünya medyasının ilgisini o soruna yöneltiyorlar. Bunlara Madonna'dan Bono'ya, Bob Geldof'dan Sting'e müzisyenler de katılıyor.
Angelina Jolie - Brad Pitt çiftiyse bir alem... Zaten Fransa'da bir şato alıp orada yaşamak, Afrika'yı bir ikinci ülke bellemek, altı çocuklarından bilmiyorum kaçını yoksul halklardan evlat edinmek gibi davranışları, onların dünya vatandaşlığını göstermişti. Özellikle Jolie, 10 yıldır 20 sorunlu ülkeye gidip yardımda bulundu. En son, Bosna soykırımı üzerine bir film de yönetti.
Tüm bunlarda elbette iyi niyetin yanısıra, kişisel şeyler de rol oynamıştır. Bu yardımseverliğin dünya medyasının yakın takibinde olması, bir şöhret arayışını akla getirebilir. Belki şöhretin getirdiği bir boşluk içinde yüzerken, hayatlarına bir anlam aradıkları da söylenebilir.
Ama ne olursa olsun, eğer bu çabalar iyi sonuç veriyor, dünya çapında dikkat çekiyor ve destek sağlıyorsa, kime ve niçin kızmalı? Çağdaş iletişimin empoze ettiği yollardan sapmanın alemi, gereği ve de imkanı var mı?
Not: ABD'yi 'en büyük şeytan' olarak görüp tüm bu sanatçıları da onun emrindeki ajanlar diye tanımlayanları bu yazı kesmeyebilir. Onlar da dün Hürriyet'de çıkan 'Sevgili Beşar' başlıklı Yılmaz Özdil yazısını okuyup tatmin olsunlar.