Tarih boyunca sayısız devlet kurmuş, Osmanlı İmparatorluğu'nu ise tam altı yüzyıl devam ettirmeyi başarmış bir halkın çağdaş evlatları olarak, şu içimizin derinliklerinde yatan taht özlemine kızmak mümkün mü? Hepimizin gözü bir gün tahtın temsil ettiği tam güce ve iktidara kavuşmak değil mi?
Makamı ve mevkii itibarıyla buna en yakın olan gariban müdürün, depodaki onca tahttan birini lojmanına taşıtarak, üzerinde eski usül bağdaş kurup oturmayı hayal etmesinde şaşılacak ne var? Ya da bu kez üstelik 'gavur malı' olan 14. Louis'ye ait bir masada kahvaltı etmesi çok mu tuhaf?
Tüm bu traji-komik haberleri okur ve bir süredir Topkapı'da yaşanan çift-başlılığın öbür başı olan İlber Ortaylı dostumuzun zaten kavgalı olduğu bu müdür hakkında elbette haklı gözüken eleştirilerine kulak verirken, aklıma eski müdürler geliyor. Kimilerini bizzat tanıdığım, sorumlu oldukları müze ve mekanları ihya eden, adeta yoktan var eden o efsane adlar.
Örneğin Topkapı'nın Hayrullah Örs, Kemal Çığ gibi unutulmaz yöneticileri. Bir dönemin Sabahattin Türkoğlu'su. O Türkoğlu ki, Edirne Müzesi'yle başlayıp Efes ve Ayasofya'dan geçerek Topkapı'da devam eden ve Yıldız Sarayı'nda noktalanan büyük bir müzecilik macerasını yaşamıştır... Nerelerdeyse selam olsun. Ve yine son dönem Topkapı'sının ilk ve başarılı kadın müdürü Filiz Çağman...
Ayasofya'ya geçersek, eskilerin efsane ismi Feridun Dirimtekin... Sonrakilerden Erdem Yücel. Bir dönemde burada asistan olarak çalışan, merhum sanat tarihçisi dostum Sezer Tansuğ'u unutmadan...
Ya Arkeoloji? O enfes müzede Rüstem Duyuran'dan Nezih Fıratlı'ya ve de Nuşin Asgari'ye emeği geçen çoktur!...En son bizzat arkeolog olan Alpay Pasinli dostumuz da müzenin zenginleşmesine büyük katkıda bulunmuştur. Türk-İslam Eserleri Müzesi'niyse, Nazan Ölçer dostumuz adeta yeni baştan yaratmıştı. Şimdi ayni çabayı Sabancı Müzesi yönetiminde gösteriyor.
Bu parlak geçmişten geldiğimiz noktaya bakınız... Daha 2010 yılındaki bir gazete haberi bunun derecesini gösteriyordu. Milliyet'de çıkmış Ömer Erbil imzalı habere göre, Kültür Bakanlığı'nın müzelere müdür bulmak için açtığı sırava giren 71 kişiden sadece 17'si, baraj olan 70 puanı bulmayı başarmıştı. Barajı aşamayanlar arasında ise, o dönemde vekaleten yönetilmekte olan Topkapı, Ayasofya ve Arkeoloji müzelerinin müdür vekilleri de vardı!...
İşte böyle. Önemli olan, densiz bir müdürün yaptığı komik işler değil. Daha çok, vaktiyle ustalardan usta, alimlerden alim seçmekte zorlanılan bir alanda, artık gerçekten bu görev için ehil insanların ürkünç biçimde azalması. O haber de, bu son olay da bu durumun kanıtı, aynaya yansıyan acı gerçek. Asıl sorun bu değil mi?