CAHİT Aydın sahneye çıkıp "talk show" yapsaydı, sanırız şöhret olurdu. "Çay bahçesi" işletiyor: - Deprem sırasında bahçeye çadırlar kuruldu... Çay bahçesi çadırkent oldu... Bir gün, falanca devlet büyüğü geldi... İsterseniz adını yazmayın, şimdi Meclis dışında... Düşenin arkasından konuşuyor demesinler.
- Evet, sonra... - Bakan bey çadırdaydı... Bir ara, çadıra yaklaşıp sordum, bir emrimiz var mı diye.
- Ne dedi? - Oğlum, bu gece deprem olur mu dedi.
- Sonra? - Ben de dedim ki... Efendim, bulutlar çok hareketli... Deprem gecesi de böyle olmuştu... Galiba bu gece deprem olacak.
- Sonra?
- Ben dalgamı geçiyordum ama o ciddiye aldı... Don, gömlek kendini dışarı attı... Bir yandan pantolonunu çekiyor, bir yandan da makam otomobiline koşuyordu.
Cahit hemen "iki nargile" getirdi.
"Birlikte, nargile içerken resim çektirelim, samimi bir poz olsun" dedi.
"Neden" diye sormamıza fırsat bırakmadan "gerekçesini" de söyledi:
- Resmi duvara asar, zabıtaya falan üstüme gelmeyin, medyada dostlarım var diye hava atarım.
Cahit aynı zamanda merkeze bağlı Büyükaçma köyünün muhtarı.
Söz muhtarlıktan açılınca birden ciddileşiyor:
- Yavuz abi, yani karşında bir devlet adamı var.
- Cahit, bize müsaade... Seni daha fazla meşgul etmeyelim... Çalış.
- Doğru... Çalışmam lazım... Zira akşam eve 35 ekmek götüreceğim.
- Nee?.. 35 ekmek mi? - Elbette... Ev 36 nüfus... Her akşam 35 ekmek götürmezsem, ev halkı aç kalır.
- Nee?.. 36 nüfus mu? - 8 kardeşiz... Eşlerimiz, çocuklarımız aynı evde otururuz.
- Nee?.. 8 aile, aynı evde mi? - Ev büyük... Dört katlı... Daire, daire... Akşama misafirimiz olun... Çerkez yemekleri nasılmış, bir görün.
Ve son not:
Cahit'e bir "teklif" gelmiş. "Çerkezce tercümanlık" teklifi. - Elimin tersiyle ittim... Türkçe'nin suyu mu çıktı ki, Çerkezce yayın diye milletin gururu ile oynuyorlar... Ayıp oluyor yani.