Son günlerde yaşananlar bana birkaç yıl önceyi hatırlatıyor.
Anlatınca hak vereceksiniz...
2018'de Türkiye Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne geçtikten sonra Hazine ve Maliye Bakanlığı'na gelen Berat Albayrak dönemini gözünüzün önüne getirin. Albayrak'ın Kasım 2020'de görevi bıraktığı tarihe kadar CHP'si, İP'i, HDP'si, ekonomisti, gazetecisi hep aynı teraneyi tekrarlayıp duruyordu. Tabii, amaçları bir algı oluşturup, topluma bunu dikte ettirmekti.
Ne diyorlardı?
"Albayrak sussun, kur düşer."
Şimdi farkındaysanız, aynı koro yine sahnede...
Dün Berat Albayrak için yapmaya çalıştıklarını bugün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan için deniyorlar.
Ne diyorlar?
"Erdoğan sussun, kur düşer."
Sizce bu tesadüf mü?
Tabii ki, değil...
Nedense bu algı, faiz indirimlerinde 'kararlılık' mesajları verilmeye başlandığı anda beliriyor. Hatta daha da ötesi...
Negatif reel faize geçildiğinde ya da evresinde ortaya çıkıyor.
Hafızanızı önceye sarın...
Örneğin, 2013'e...
Mayıs 2013'te Merkez Bankası tüm faizlerde yarım puan indirime gitti. Gösterge faiz yüzde 4.5'la tarihi bir rekor kırdı. Faiz düzeyi tüketici enflasyonunun altında kalınca kamuoyunda negatif reel faiz tartışması başladı. Arkasından Gezi olayları geldi, ortalık karıştı. 2013 yılının başında 1.70-1.80 TL aralığında olan dolar kuru, Gezi olaylarından sonra 2 TL seviyesini gördü. Fed'in politika değişikliği de eklenince dolar/TL 2.39'a kadar devam edecek bir ralli sürecine girdi.
Daha öncesinde 1996- 1997'de de benzer durum olmadı mı?
Refahyol Hükümeti dönemini düşünün.
Ömrünü faizle mücadeleye harcayan Necmettin Erbakan iktidara gelir gelmez birkaç icraat yaptı. Kamu tek hesabı, denk bütçe, yüksek faizle mücadele stratejisi belirledi. Fakat psikolojik harekata maruz kaldı. Şimdilerde Erdoğan ve Albayrak'a 'sus' diyen çevreler o dönemde de topluma 'irtica geliyor' korkusunu yaymakla meşguldü. Erbakan yüksek faize karşı savaşını tamamlayamadı. Öğrencisi Erdoğan tamamlarsa verilen mücadelenin sonunda kazanan Türkiye olur.