Türkiye'nin en iyi haber sitesi
REFİK DURBAŞ

Şairin kuşlar rehberi

Çocukluğumun en renkli imgelerinden birini, iki kuşun görüntüsü oluşturur: Leylek ile kartal... Leylek sevincin, kartal korkunun simgesiydi. 'Hacı' leylek, yuvasını her bahar Sanamer'deki okulunuzun bacasına yapardı. Gündüzleyin bacaya çerden çöpten yaptığı yuvasında çoğu zaman tek ayak üzerinde durur, âdeta biz çocukları gözetlerdi. Onun köyümüzü ziyareti baharın gelişinin müjdesiydi. Kartal, köyü uzaktan ziyaret ederdi. Karşıda, mor dağlar üzerine gölgesini bırakarak durmadan uçardı. Onu bir ağaç üzerinde dururken hiç hatırlamıyorum. Yazın karpuz bostanında gecelerdik, karpuz kokusunu üzerimize yorgan yaparak... Gündüz, babamız uyarırdı: "Dikkat edin, kartal sizi kapıp kaçırmasın!" Leyleğin şiirini yazamadım ama kartal, kırmızı kanatlarıyla bir kitabımın adı oldu. D.H. Lawrence de Anka Kuşu'nda kuşlar üzerine şöyle yazar: "Göklerin yaşamıdır kuşlar, uçarken göğün düşüncelerini çizerler. Kartal, güneşe en yakın uçan kuştur. (...) Kuşu sesinden tanırsınız, büyük kuşlar büyük çığlık atar, ötmez. Kartal güneş tepedeyken çığlık atar, tavus tan ağarırken, ekin kargası akşamleyin bülbül öterken. Her kuşun ayrı sesi vardır, her sesin de ayrı bir anlamı." (Yapı Kredi Yayınları) Bir Kızılderili hikâyesi, bülbülün oluşumunu şöyle anlatır: Dünya yeni kurulduğu zaman, her kuşun rengârenk tüyleri vardır. Fakat bir kuş, hiç de alımlı değildir. Fırtınanın ruhu, bu duruma çok üzülür ve kuşa her boncuğu ayrı şarkı söyleyen bir gerdanlık verir. Kuş, nehir boyunca şarkı söyler. Bunu duyan öteki kuşlar da söylemek ister ama beceremezler. Bunun üzerine "Boncuklarını bizimle paylaş," diye yalvarırlar. Kuş da farkında olmadan bütün boncuklarını dağıtır. Keder içinde düşünceye dalmışken bu kez öteki kuşlar üzülür ve boncuklarından birer parçayı verirler. Kuş, bu parçalardan kendisine yeni bir gerdanlık yapar. Artık rengârenk tüyleri yoktur, ama her kuşun sesinden birer parça söyleyebileceği yeni bir gerdanlığı vardır. Adı da 'Zalahani', yani 'her telden çalan' bülbül olarak kalır. Kuşlar şairlerin de zengin malzemelerinden biridir. Güvercin, Melih Cevdet Anday'ın şiirinde pencerede kopan alkıştır. Ahmet Muhip Dıranas'ın şiirinde serçeler, akşamın dallarından olgun başaklara üşüşür. Cahit Sıtkı Tarancı, bir Robenson olarak vahşi kuşlara sahip çıkar. Rıfat Ilgaz, kış günü çocuklara birlikte serçelere acır. Bedri Rahmi, kuş misali çırpınan canıyla yollara düşer. Orhan Veli ise yelkovan kuşlarının peşi sıra alır başını gider bir adadan bir adaya... Ve tabii, gurbetten sılaya haber taşıyan turnalar... Bir kuşbaz şair de Pablo Neruda'dır. Neruda, Can Yayınları arasında Alova'nın Türkçesiyle çıkan Kuşlar Sanatı kitabında, ülkesi Şili'de en yaygın rastlanan kuşlara tek tek övgüler düzerken, kendi düşsel kuşlarıyla mizahi bir eleştiri de sunuyor. İşte ülkesinin kimi kuşları: Gezgin albatros, siyah göğüslü kartal (benim kartalım kırmızı kanatlı idi), pas rengi yakalı papağan, ince gagalı muhabbetkuşu, boz martı, rahip akbaba, sarı çayır ispinozu... Bunlar da Neruda'nın kimi düşsel kuşları: Şeytansakal, dumankuş, aykıran, büyük çıngırlak, dudukuş, senkuş, benkuş... Anlaşılan leylek, uğramamış Neruda'nın coğrafyasına... Kuşlar Sanatı, bir şairin ülkesinin ikliminde ve kendi tarihinde yer bulan kuşların şiirlerle örülü bir 'atlas'ı olarak okunabilir. Şairleri, kuşlar üzerine şiirler yazmaya heveslendirecek bir çalışma...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA