Nerde bıldır yağan kar şimdi, nerde anamızın saçına yaktığı kınalar? Kitaplar, Latince adının "lawsonia inermis" olduğunu yazıyor. Kınagiller familyasından çalımsı bir bitki... Kına da bu bitkinin kurutulup öğütülmesiyle hazırlanan tozun adı... Anayurdu Kuzeydoğu Afrika olarak bilinse de asıl, kadınların saçları, tırnakları ve parmaklarında yaşamakta... Çeşitli boyar maddeler ve tanen içeren yapraklar toz haline getirildikten sonra saç, tırnak ve parmakların boyanmasında kullanılır. Ayrıca Türk örf ve adetlerinde gelin ve damatlara, askere gönderilen erkeklere kına yakılır. Analar ise daha çok genç kızlarının mürüvvete erişmesinin sevinciyle ellerine... Kına gecesinde kınayla birlikte ağıtlar da yıkılır. Bunlar da tıpkı ölüm ağıtları gibi belli bir tören unsuru taşır. Bunlarda ölüm ağıtlarında olduğu gibi kişisel ağıtlara rastlanmaz. Hepsi anonimdir. Yalnızca kadınlar tarafından, gelin kıza kına yakılırken ve genellikle sazsız, çalgısız söylenir. Ağıtlar ayrıca para karşılığı söylenmez. Kına gecesinde gelin kız mutlaka ağlar. Eğer ağlamazsa 'kocada gönlü var' şeklinde yorumlanır ve ayıplanır. Kına ağıtları farklı temalara yer vermekle birlikte, bu ağıtlarda ağırlıklı tema ayrılık ve gurbettir. Geçenlerde sevgili arkadaşlarım Berrin ve Sermet'in kızları İrem, Gaziantepli bir delikanlı ile dünya evine ilk adımlarını attı. Bunun için de bir kına gecesi yaptılar. Eşim Bilge, kız evinde kına gecesine katıldı. Ben evliliğimde, gerçi 29 yıl oldu ama, kına gecesi yapıldığını hatırlamıyorum. Ama günümüzün modern gençleri bu geleneği hâlâ sürdürüyor. Ayrıca şimdinin 'ecnebi' künyeli kozmetikleri nerede? O kadınlar ki, ninemiz, annemiz, ablamız, kardeşimizdiler ve sevdiklerine daha güzel görünmek uğruna yüzlerindeki tüyleri kesmeşekerin ağdası ile alır, kaşlarına fındık kabuğunun karasını çekmezler miydi? Saçlarının ve ellerinin süsü ise kınanın tütsüsü... Hatta ayak parmakları ile bileklerinin... Kına bir de "yakıcılığı ile zaman zaman politikanın ve politikacıların "alay" malzemesi olmuştur ki, şimdilik bu yazının dışına düşsün gölgesi... Sözü yine kadınların saçlarına süs olarak taktığı kına çiçeğinde düğümleyelim ki kokusu uçmasın yazının... Yakılmayıp da aşkı terennüm eden kokusuyla erkeklerin gönüllerini kuşatan o büyülü çiçek, nedense pek hatırına düşmez kimsenin... Şimdi aşk adına sevgiliye davetiye çıkaran hangi erkeğe çiçeklerin adını sorsanız; gül, yasemin, orkide, papatya, kasımpatı, gelincik, lale ve sümbül dahil her bir çiçeği bilir de kına çiçeğini bilmez. Kına, kına çiçeği derken Marmara'nın yaşayan kalplerinden biri olan Kınalıada unutulabilir mi? Sonbahar günlerinin ayak sesleri duyulmaya başladı işte. Sonbahar, biraz da pastırma yazı değil midir? Kınalıada'da bir hafta sonu, yaşanmış ve yaşanacak aşklar adına, taşların kovuklarına birikmiş yosunlardan da olsa kına yakmanın zamanıdır şimdi. Her ne kadar şair, yakmasını değil, kokusunu ve çiçeğini sevse de...