"Benim istediğim şey, içten geleni en doğal, en külfetsiz dille kâğıda geçirmektir. Hoş, bence asıl sorun, söylemek istediğimiz şeyi kullandığımız dilin olanakları içerisinde en mükemmel şekilde söylemektir. Mükemmeliyet ne aruzun, ne hecenin, ne de serbest veznin tekel altına aldığı bir nesnedir. Mükemmeliyet, şairin kullandığı dilden azamiyi koparmasıdır." Cahit Sıtkı, şiirde 'mükemmeliyet' üzerine bunları söylüyor. Şairlerin şiir üzerine, özellikle kendi şiirleri üzerine söyledikleri, dizelerinde dile getirdikleri açıklayıcı, onları tamamlayıcı ipuçlarına denk düşmeyebilir her zaman. Cahit Sıtkı'nın yukarıdaki sözleri ise onun şiirini açıklayıcı ipuçlarını taşır görünüyor. Çünkü Cahit Sıtkı'nın şiiri, iki özelliğiyle dikkati çekiyor: Bütün yazdıklarında içten olması ve Türkçenin olanaklarını kullanmadaki başarısıyla şiirde 'mükemmeliyet'e ulaşabilmesi. Ömrümde Sükut, Otuz Beş Yaş, Düşten Güzel ve ölümünden sonra yayımlanan Sonrası kitaplarındaki şiirlere topluca bakıldığında, bir tek şiiri geliştirdiği görülür Cahit Sıtkı'nın. Onun şiirinde büyük dalgalanmalar, değişmeler göze batmaz. Savrukluğu hoş görmez. Belki de sözcüklere aşırı ölçüde değer vermesidir onu tekdüzeliğin, birörnek şiirler yazar görünmenin sınırlarına ulaştıran. Ölüm korkusu, aşk ve doğruluk ise Cahit Sıtkı şiirinin manevi temelini oluşturan değerlerdir. Onun ölüme bakışını şöyle tanımlıyor Adnan Binyazar: "İnsanın varlığına inanması ve yokluğunun bilincine varması ikilemi, Cahit Sıtkı'nın şiirinin temelini oluşturan ana öğelerden biridir. Sevinçlerinde de karamsarlıklarında da bu ikilem, hiç etkisini yitirmemiştir. Bir yandan cıvıl cıvıl bir 'bahçe'nin imgesini yaşama sevincine dönüştürürken, bir yandan da bu cıvıl cıvıl bahçeyi 'mezarlık' çağrışımıyla bütünlemeye çalışır." Bu yüzden mi hep 'ölüm şairi' olarak anılagelmiştir? Bu tanımla da geçer edebiyat tarihlerine. Gerçi 'bahçe' yaşama sevincinin, 'mezarlık' ölümün simgesidir. Bu yüzden Yahya Kemal şiiriyle Garip şiiri arasında bir yerde durur. Turgut Uyar'ın deyişiyle, "Bütün yeteneklerine, bütün sağlam sezgilerine karşın bir yitik kuşağın, bir 'araya gitmiş kuşağın' şairidir Cahit Sıtkı. İyi bir divan-hece uygulayıcısı, kötü bir gözlemci."
DOĞUMUNUN 100. YILI
Şiiri hayatıyla iç içe görünür, ama yaşadıklarının pek izine rastlanmaz yazdıklarında. Yahya Kemal'de olduğu gibi gününü sarsan büyük olayların yankısı vurmaz şiirlerine. Bu onun değil, kuşağının yanılgısıdır belki de... Cahit Sıtkı 46 yaşında, genç denecek bir çağda aramızdan ayrıldı. 4 Ekim ise onun 100. doğum yılı. Geriye dört şiir kitabı, Ziya Osman'a yazdığı mektupları ve sayısı 22'yi bulan öyküleri kaldı. Otuz Beş Yaş denince hemen onun adı akla geliyor bugün de... Peki niye sevilir, niye tutulur Cahit Sıtkı? Bu sorunun yanıtını şöyle veriyor Turgut Uyar: "Çünkü sıradan aydının bütün ortalama özlemlerini ve değişiklik sezgilerini taşır." Kendisi de ayrımında değil mi bunun? "Her mihnet kabulüm, yeter ki Gün eksilmesin penceremden!"