Yemek sektörü ilgi görüyor, yatırımcıların iştahını çekiyor. Neredeyse inşaat sektörüyle rekabet edecek!
Bu şaka tabii, ama içinde biraz gerçek de var... Bir yandan geleneksel boğazımıza düşkünlüğümüz, öte yandan hızla gelişen turizm potansiyeli, yalnız büyük kentleri değil, yurt düzeyindeki yeme-içme olayını canlandırıyor, lokantacılığı cazip hale getiriyor. Gazetelerden TV ekranlarına yayılan tanıtım olayını görmemek mümkün mü?
AVRUPA'YA AÇILACAK
Son dönemde bu alana en çok eğilen grup, Doğuş Holding oldu. Ve art arda yatırıma başladılar. Kitchenette ve Kahve Dünyası gibi son dönemin yıldızı parlayan iki 'zinciri'ni satın aldılar. Ayrıca Kanlıca'daki Lacivert'ten Rumelihisarı'ndaki İskele'ye ve oradan Etiler'deki Nusr'et et lokantasına, portföylerini zenginleştirdiler.
Geçen gün gözde mekanlarımdan Taksim'deki Hacı Baba'da yemek yerken, buraya da el attıklarını öğrendim. Ve çok ilgilendim. Çünkü şimdiye dek son dönemin markalarına uzanan sermaye, ilk kez tarihsel sayılan bir markaya ilgi duymuştu. Gerçi eskiden ne kalmıştı ki...Bir zamanların ünlü yemek şatoları, kapılarını birer ikişer kapatmışlardı. Önce Beyoğlu, sonra Emirgan'da hizmet veren Abdullah, servisli yemeği artık sadece Topkapı Sarayı'nda kalan Konyalı, yakın zamanda art arda kapanan Hacı Salih (galiba devredilmiş olarak Beyoğlu'nda yeniden açılıyormuş) veya Rejans gibi yerler artık yoktu. Geçmişten ancak Hacı Bekir, Hacı Abdullah, Saray Muhallebicisi, Refik veya Yakup gibi markalar kalmıştı.
Doğuş Grubu, hiçbir yerde şubesi olmayan, ancak düzeyini yıllardır hiç düşürmeyen (ben tanıklık edebilirim) Hacı Baba'yı alıp, ülke ve hatta Avrupa düzeyinde şubeler açmayı planlıyormuş diye duydum. Sahipleri ise tümüyle satmak veya para koyup ortak olmak ikilemini yaşıyorlarmış. Kimsenin işine karışılmaz... Kendi adıma, öylesine sevdiğim bir mutfağın takdir görmesine çok sevindim. Ve tek bir dileğim var: Umarım böyle devam eder!