Yanmak için her yanımıza Cola sürdüğümüz, saçlarımızı papatya suyuyla güneşte kuruttuğumuz genç kızlık çağlarından başlayarak, uzun yıllar boyunca tatilin anlamı deniz ve güneşti.
Otellerin önemi yoktu. Çarşaflar temiz olsun, odada böcek çıkmasın, duştan sıcak su aksın yeterdi. Klima bile bugünkü gibi şart değildi.
Sonra sonra fark ettim ki insanlar oteli önemsiyor.
Tatillerden birinde hoş bir yaşlı adamla tanışmıştık.
Denizin dibinde olmasıyla övünen otelde her yıl en az 15 gün geçiriyor ama denize bir kere ya giriyor, ya girmiyordu...
Bir ağacın (hep aynı ağacın!) gölgesinde oturup etrafı seyretmek en büyük zevkiydi.
İnsanların tatil hikâyelerini dinledikçe, sağda solda okudukça anladım ki hani neredeyse sadece otelde kalmak için tatile çıkanlar var. Diğer her şey; kentin sokakları, müzeleri, kafeleri, dükkânları onlar için ikinci planda kalıyordu. Otelden memnun kaldılarsa tamam:
O tatil şahane bir tatildi.
ÇIRAĞAN 145, PERA PALAS 121 YILLIK
Tabii beğeniler ve öncelikler değişiyordu. Kimisi için iyi otel demek havuzu, spası, restoranı ile beş yıldızlı, lüks bir oteldi. Kimisi içinse otelin konumu, bilhassa manzarası çok önemliydi.
Tabii bir de tarihe önem verenler vardı. Hani ille de bizim Pera Palas ya da Çırağan'da kalmak isteyen Avrupalılar gibi, onlar da otelin 'tarih kokmasını' istiyordu.
Servisin kalitesi ya da odanın işlevselliği ilgilerini çekmiyordu. Otel ne kadar eskiyse o kadar değerliydi.
Kralların, kraliçelerin, devlet adamlarının, ünlü sanatçıların uyuduğu odalarda uyumak, onların kahvelerini yudumladığı mekânlarda vakit geçirmek istiyorlardı.
Pera Palas'tan, Çırağan Sarayı'ndan söz ettik ama gerçek tarih meraklıları için bunlar genç sayılır. Çırağan 145 yıllık, Pera Palas ise fırtınalı geçmişine rağmen 121 yaşında. Avrupa ise çok daha yaşlı... Britanya'da, Avusturya'da, Almanya'da, İtalya'da öyle şato oteller var ki 300-500 yıla bana mısın demiyorlar.
Dornröschenschloss, Almanya
Hannover'in güneyindeki Sababurg kentinde bulunan bu yapı 675 yaşında. Birebir çevrildiğinde adı 'dikenli küçük gül' gibi duruyor ama bizim de bildiğimiz, 'Uyuyan Güzel' Şatosu bu... Grimm Kardeşler'in ünlü masalı yazarken, meşe ormanının ortasındaki bu 17 odalı şatodan esinlendiği söylenir. Geceleme 370 liradan başlıyor.
Chateau d'Hassonville, Belçika
Ormanlık Ardennes bölgesindeki bu şato 17'nci yüzyıldan kalma. Bir zamanlar Fransız kralları ve veliaht prensleri buralarda avlanırmış. Lokantasıyla da ünlü olan Rönesans şatosunda geleneksel Belçika ve Fransız yemeklerini tatmak mümkün... Kışın gidenler şöminesine bayılıyor. Geceleme 520 liradan başlıyor.
Tulloch Castle, İskoçya
Geçmişi 16'ncı yüzyıla uzanıyor. Bain ve Davidson ailelerine yuva olmuş. Daha sonra eğitim kurumu yapılmış. Artık Oxford oteller zincirinin parçası. Şirket toplantıları için imkânlı. Koridorlarında hayaletlerin dolaştığı iddia edildiği için TV programlarına konu edilmişti. Gecesi 300 liradan başlıyor.
Parador de Oropesa, İspanya
Görkemli bir geçmişi olan Toledo bölgesinde yer alan Oropesa kale-sarayı çok daha önceden kalma yıkıntılar üzerine kurulmuş olsa da resmi geçmişi 15'inci yüzyıla uzanıyor. Şu anda 48 odalı bir 'parador'. Yani İspanyol devleti tarafından işletilen tarihi otel. Gecesi 375 liradan başlıyor.
Chateau d'Isenbourg, Fransa
Fransa'nın doğusunda, Almanya ve İsviçre sınırına çok yakın bir konumda. 1600'lü yıllarda inşa edildikten sonra 19'uncu yüzyılın başlarında yıkılıyor. Ancak büyük bir restorasyon geçirerek bugünlere ulaşıyor. Şahane bağ manzarası, rokoko tarzı odaları, yüzme havuzu, Türk hamamı ile tam bir dinlenme yeri. Geceleme 580 liradan başlıyor.