Türkiye'nin en iyi haber sitesi
NUR ÇİNTAY

Kriminal tur bile var!

Seyahat anlayışında artık derinleşme trendi var. Stockhom’de kurgunun, Paris’te varoşların, Reykjavik’te krizin izinde gezmeye var mısınız?

Stieg Larsson ismi size neyi hatırlatıyor?
Hayır, milli takımımıza gol atan İzlandalı topçulardan biri değil. Futbolla işimiz, hele ki bu sayfalarda, hiç olmaz.
O zaman küçük bir ipucu vereyim: Cinayet.
Evet, Ejderha Dövmeli Kız romanının yazarı Larsson... Daha doğrusu yazarıydı. 'Millennium Üçlemesi' adını verdiği cinayet romanları serisini bitiremeden 2004'te hayata veda etti.
Kitabı okumamış olabilirsiniz ama 2011 yapımı filmini büyük ihtimalle görmüşsünüzdür. Soluk soluğa izlenen olaylar, İsveç'in başkentinde geçiyor.
Güzel. Peki filmin çekildiği Stockholm mekânlarını gezmek ister miydiniz? Duyamadım? Evet, doğru cevap 'Kim istemez' olacaktı.
Yabancılar bizim dizileri izledikten sonra, çekimlerin yapıldığı Boğaz'daki yalıları, görkemli villaları, hani o falanca sahnede âşıkları yüzleştiren manzaralı restoranları görmeye İstanbul'a gelmiyor mu?
Aynı durum İsveç'te de geçerli. Stockholm'deki rehberlik şirketleri, 'crime tours' adıyla kurgu ile gerçeği düğümlemek isteyen edebiyatsever turistlere filmin çekildiği mekânları gezdiriyor.

KUYTULAR DAHA MAKBUL
Eyfel Kulesi, Brandenburg Kapısı, Londra Köprüsü artık kimseyi kesmiyor. İnsanlar kentleri daha yakından tanımak, derine inmek istiyor. 'Arka sokaklarda neler oluyor' yıllar önce dile dolanan bir şarkı değil, seyahatin amacı artık neredeyse. Kuytulardaki şirin bir lokantada çekilmiş selfie, Instagram'da daha fazla 'like' alıyor.
Evet, bu da mühim mevzu epeydir. Instagram'sız, selfie'siz, kalpsiz bir tatil, tatil sayılmıyor. Mesela Londra'da 'selfie turu' şirketleri var. Müşterilerini sosyal medyada bol 'like' garantili fotoğraflar çekebilecekleri mekânlara götürüyorlar.
Bazı şirketler işi daha da hazır lop hale getirip tura profesyonel fotoğrafçı katıyor. Böylece gezi sırasında selfie telaşına kapılmıyorsunuz. Ki büyük lüks.

GASTRONOMİ=GÖZBEBEĞİ
Gastronomi, alternatif şehir turlarının yıllardır gözbebeği, belki en klasiği.
Bütün kalburüstü turistik kentlerde yeme-içme turu düzenleyen bir dolu şirket bulunuyor.
Amsterdam'da misal, ağız sulandıran istiridyeleri, beyaz masa örtüleri kolalı bir lokantada değil de, kent merkezine uzak bir semtte kurulan pazarda yiyebilirsiniz. Diyelim ki Surinam kökenli siyahi bir pazarcı, küçük ama feci keskin bıçağıyla istiridyenin kabuğunu açar. Siz de üstüne bol karabiber kırtlatıp yeşil limon sıkarak hüüüp! Tabii ayakta!

VAROŞ TURLARI
Paris'teki varoş turlarını da es geçmeyelim. İşçilerin, Romanların, göçmenlerin yaşadıkları mahallelere düzenleniyor bu turlar. Nerede Şanzelize'nin görkemi, nerede 18'inci mahallenin ('arrondissement') isyana gebe yoksulluğu.
'Böyle bir turun nesi ilginç ki' mi? Yoksulluk dedik, sefalet demedik. Kafelerden, evlerden yükselen coşkulu Karayip melodileriyle dans edenlere, en şöhretli grafiticileri kıskandıracak duvar resimlerine, Afrika usulü acılı dürümlere ne dersiniz?
Bir zamanlar küçümsenen, 'kir' görülen ve ilk fırsatta üstü boyanan duvar resimleri artık ciddi kabul görüyor. Bu ilginç çalışmaların gezdirildiği turlar da dolayısıyla pek revaçta. Sokak lezzetleri, kahve molaları da eşlik edince bu görsel zenginliğe, o birkaç saat iyice renkleniyor.
Turist dediğin ya otobüse, tramvaya, taksiye biner ya da yürür. Peki koşmaya ne dersiniz?
Şahsen katiyetle hayır derim. Ne koşacağım? Ama işte böyle birileri de yok değil: Sabahın erken saatinde tura diğer katılanlara birlikte rehber liderliğinde koşmaya başlıyorlar... Kentin ilginç mekânlarını, caddelerini, sokaklarını, parklarını koşarak geziyorlar. Tabii buna 'gezmek' denirse. Allah akıl fikir versin.

BİSİKLETLE KEŞİF
'Spora varım ama koşamam' mı dendi? Bisiklet olabilir. Özellikle engebeli olmayan düz şehirleri bisikletle keşfetmek hakikaten zevkli çünkü, hem de gayet hesaplı.
Bir de elektrikli küçük araçlarla yapılan turlar var. Konvoy oluşturup kenti gürültü yapmadan, havayı kirletmeden ama bol geyik şamata yaparaktan dolaşıyorsunuz.
Yazıya İzlanda'yla başladık, İzlanda'yla bitirelim. Bu ada ülkesi 2008'de çok ciddi bir ekonomik krize girmiş, devlet adeta iflas etmişti biliyorsunuz.
'Kriz fırsattır' diyen turizmciler bugün Reykjavik'te kriz turları düzenliyor. Batan bankaların binalarını, protesto yürüyüşü yapılan caddeleri, her şeyini kaybedenlerin intihar ettikleri köprüleri gösteriyorlar. Hüzün veren bir tur ama hayat da böyle bir şey işte...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA