Emperyalizmde tesadüflere yer yoktur. Her şey tasarlanmış rastlantılardan ve stratejilerden oluşur. Örneğin İsrail'in 17 Eylül'de tam da okulların açıldığı ilk günün son ders zilinin hemen ardından sokakların, evlerin, servislerin, pazar ve evlerin en kalabalık saatinde Lübnan'ın genelinde çağrı cihazlarıyla düzenlediği kitlesel tekno-terör saldırısında gözler Tayvan ve İsrail arasındaki ilişkilere çevrildi.
The Middle East Eye'dan Joseph Mesad'ın da işaret ettiği üzere İsrail'in, Hizbullah'ın Tayvan'dan sipariş ettiği çağrı cihazlarına bubi tuzakları yerleştirerek düzenlediği siber katliamlar, biri uzak doğuda diğeri İslam dünyasının kalbinde kurulan iki yerleşimci-sömürgeci devlet arasındaki uzun askeri, ekonomik ve siyasi ilişkiler tarihinin yalnızca sonuncusu olarak görülmeli.
Zira Tayvan ile İsrail arasında 70 yıla varan uzun ve derin bir stratejik ittifak var. İsrail'in bir bakıma "Çin'in İsrail'i olarak kurulan Tayvan ile ilişkileri" kuşku yok ki Pekin tarafından dikkatle izleniyor ve buna göre gereken adımlar da atılıyor.
***
Nitekim Pekin'in
Filistinli grupları birleştirme çabası,
bağımsız Filistin Devleti'nin kurulması gerektiği yönündeki
ısrarı ve İsrail'in bütün baskılarına rağmen
Hamas'ın 7 Ekim harekâtını 'terörist
eylem' diye nitelememesi bu tarihi ve jeopolitik
gerekçelere dayanıyor.
Sözün özü
İslam dünyası ile Çin aynı emperyal dertten mustarip. Aynı
Batı şimdi de
"Rusya'nın İsrail'i olarak Ukrayna projesi" üzerinde çalışıyor.
Unutmayalım ki Batı'nın parya devletler olarak inşa ettiği
İsrail, Tayvan ve Güney Afrika arasında 1970'lerde her türlü kirli ittifak söz konusuydu. Ancak emperyal vesayetin kendisine dayattığı
ırkçı apartheid rejiminden kurtulan
Güney Afrika, bugün İsrail'in işlediği soykırımların hesabını vermesi için dünyada en büyük gayreti gösteren ülke konumunda.
Güney Afrika'ya bu çabasında BM ve diğer uluslararası alanlarda her tür yardımı veren Çin yönetimi bir yandan da Tayvan'ın soykırımcı İsrail'e ve İsrail'in de Tayvan'a verdiği desteği engellemeye çalışıyor.
***
Tayvan-İsrail ilişkisinin geçmişi ve mahiyeti sadece komünizm karşıtı bir
Soğuk Savaş ittifakıyla ya da her iki aktörün
de dünyadaki diplomatik ve politik izolasyonlarıyla
sınırlı değil.
Modern Çin'in kurucusu Mao Zedong bu gerçeği ilk fark eden kişilerden
biriydi. Mao, 1965 yılında Filistin
Kurtuluş Örgütü'nden bir heyeti kabul
ederken,
"Emperyalizm Çin'den ve Araplardan korkuyor. İsrail ve Formosa (Tayvan) Asya'daki emperyalizmin üsleridir. Siz büyük kıtanın
kapısısınız ve biz arkasıyız.
İsrail'i sizin için Formosa'yı da bizim için yarattılar. Amaçları aynı" uyarısında bulunmuştu.
Bu jeopolitik bilince ulaşmadan
ABD'nin neden İsrail başta olmak üzere Tayvan ve Ukrayna'ya yüz milyarlarca dolar silah yardımı yaptığını, savaş filolarını ve uçak gemilerini neden bu üç bölgeye yığdığını ve daha da yığacağını kavrayamayız.
Dolayısıyla
ABD'nin ateşkes ve barış mavallarına bu yüzden inanmamak
lazım. Batı'nın emperyal planlarına karşı
başta askeri olmak üzere siyasi, ekonomik ve
kültürel açıdan 'silahlanmak' ve
Batı dışı dünya ile de safları olabildiğince sıkılaştırmak
lazım.