İsrail'in Hizbullah'a yönelik çağrı cihazları ve telsizleri birer el yapımı bombaya dönüştürerek yaptığı toplu katliamlar, Gazze'deki soykırımın Lübnan'da siber terörizm ve tekno-terör stratejisiyle sürdürülmesinden başka bir şey değil.
Dolayısıyla İsrail'in tekno- terör saldırılarına yoğunlaşması, konvansiyonel katliamlarla devam ettirdiği soykırım stratejisiyle bölgesel hâkimiyet kuramayacağını görmesi anlamına geliyor. Geleneksel savaş yöntemleri yerine teknoloji ürünlerini kitle imha silahlarına dönüştürerek hedef seçtiği ülkeleri topluca cezalandırma yoluna başvuruyor.
Zira İsrail yeni stratejisiyle mevcut caydırıcılık dengesini değiştirmeyi, korku yaratarak kitlesel sivil kayıplar yoluyla halk ve askeri güçler arasında güven krizi oluşturmayı amaçlıyor.
Bu yöntem her açıdan yeni bir terör ve savaş modelidir. Siyonist rejim Lübnan ve Suriye'de market, araba, ev, banka, hastane, park, kamu kurumları ve sivillerin yoğun olduğu bölgelerde cihazları patlatarak Gazze'de 12 aydır geleneksel silahlarla sürdürdüğü kitlesel katliamları bu kez tekno-terörle ve siber silahlarla gerçekleştirdi.
***
Bir bakıma Gazze'de yaptığı gibi katliamlarını sivil halkın tamamına karşı yürüteceğini, Hizbullah savaşçıları ile sıradan insanlar arasında ayırım gözetmeksizin herkesi hedef alacağını ve aldığını dünyaya gösterdi. Nereden bakılırsa bakılsın bu yeni savaş konsepti soykırımın tekno-terör stratejisi ile sürdürülmesidir.***
Böylece tekno-terör çağına girdik. Bundan sonra devletler tedarik zincirlerine özellikle de SİHA, jetler, savaş gemileri, denizaltılar ve füzeler için ithal edilen gelişmiş elektronik cihazlara; sağlık ve eğitimden boru hatlarına, ulaşımdan ev aletleri ve otomobillere kadar her tür teknolojik ürüne artık ulusal ve siber güvenlik kriterleriyle de bakmak zorunda kalacak.