Aralık 2022'de Körfez ülkeleri zirvesinde İran'ın bölgedeki yıkıcı rolünü kınayan bildiriye imza atan Çin, Mart 2023'te İran ile Suudi Arabistan'ı barıştırarak ezberleri bozdu ve ABD destekli emperyal dengeye ağır bir darbe indirdi.
Çin'in Ortadoğu'ya yönelik bu tarihi hamlesi konuşulurken 7 Ekim 2023'te sadece İsrail için değil İslam dünyası ile Batı için de bir dönüm noktasına dönüşen Hamas'ın Aksa Tufanı taarruzu geldi.
Çin'in diplomatik atağı ile Hamas'ın taarruzu tam da ABD'nin bölgede emperyal düzenini sağlamlaştırmaya başladığı süreçte gerçekleşti.
Çünkü üç yıl önce Arap Birliği'nin Bahreyn, Fas, Sudan ve BAE'den oluşan dört üyesi İsrail ile diplomatik ilişkileri başlatmıştı. 2023 sonbaharında da İsrail'i tanımayan en önemli Arap ülkesi Suudi Arabistan'ın Siyonist rejimle ilişki kurması bekleniyordu.
Ancak Hamas'ın 7 Ekim çıkarması Filistin'in yok sayıldığı bu şeytani hamleleri tuzla buz etti. Riyad, Filistin Devleti'nin kurulmasını sağlayacak somut adımlar atıncaya kadar İsrail'le normalleşmeyi durdurdu.
Ürdün, İsrail elçisini geri çağırdı. Gazze Kasabı Netanyahu, 2023 sonunda Fas'a planladığı ziyareti iptal etti.
***
Şimdi ise İsrail'in 9 aydır
Gazze'de devam ettirdiği barbar soykırıma koşulsuz destek veren ABD'nin İslam dünyasındaki
itibarı ve etkisi sıfırlanmış durumda. Sadece Müslüman kamuoyu değil
Siyonistlerin en sadık müttefiki Arap liderler de ABD'nin aleyhine döndü.
Geldiğimiz noktada
Siyonist terör rejiminin suç ortağı ABD, Müslüman
dünyayı tamamen kaybetmiş halde.
Ve öyle görünüyor ki
Müslüman halkların tepkisini umursamayan ABD'nin, eskiden olduğu gibi
işbirlikçi iktidar simsarları üzerinden
Ortadoğu'daki statükosunu yeniden tesis
etmesi artık çok güç.
Çünkü küresel devran değişiyor.
Soykırıma destek veren ABD ve Avrupa bölgenin gözünde küçüldükçe bütün baskılara rağmen Hamas'ın
7 Ekim saldırısını 'terör eylemi' olarak nitelemeyen ve İsrail'in barbar saldırılarını kınayan Çin ise büyüyor.
Bu stratejisiyle Pekin, bölgeye büyük bir güç olarak geldiğini kanıtlamakla yetinmedi
kalıcı olacağının da sinyallerini veriyor.
***
Çünkü Ortadoğu'nun en büyük petrol alıcısı konumundaki Çin,
Pax Americana'yı yıkıp Pax Sinica kapsamında bölgede barış ve istikrar istiyor.
Bu bağlamda Pekin'in Riyad'a ihracatı 2018'den bu yana
dört kat artarken
ABD'nin Basra Körfezi'ne ihracatı ise neredeyse durma noktasına geldi.
Üstelik ABD ile
50 yıllık petro-dolar anlaşması sona eren Riyad artık enerjiyi
Pekin'e yuan ile satacak.
Asia Times'tan
David Goldman'ın da belirttiği gibi
"Müslüman dünyasında bütün yollar Pekin'e çıkıyor artık."
Ancak Çin'in Ortadoğu'da yükselen
nüfuzu
ABD'den çok İsrail'i düşündürüyor. Zira 7 Ekim'den sonra Pekin'in politikası kararlı bir şekilde İsrail'e karşı değişti.
Bunun sebebi Pekin'in Müslümanlara özel bir düşkünlüğü ya da
Yahudilere karşı özel bir düşmanlığı değil. En büyük neden İsrail'in Çin'in en büyük rakibi ABD'nin
en kirli müttefiki olmasıdır.
Ukrayna, Ortadoğu ve Pasifik'te
ABD'ye karşı amansız bir mücadele veren Çin hemen her kıtada yeni ittifaklar kuruyor. Rusya, Türkiye ve İran'dan sonra yeni Ortadoğu açılımı kapsamında Pekin'in
Suudi Arabistan, Mısır, Suriye ve
BAE ile de ilişkileri giderek derinleşiyor.
Ve
Siyonistlerin korktuğu şey eninde sonunda gerçekleşecek. Öyle ya da böyle
İsrail ile Çin çatışmak zorunda kalacak. Çünkü Çin, ABD ile mücadelesinden zaferle çıkmak için önce
İsrail'i bertaraf etmek zorunda.
Yoksa küresel güç mücadelesinde dengeleri bozacak kritik aktör konumundaki Türkiye başta olmak üzere İslam dünyasının desteğini alması çok zor.
Bu yüzden
Pekin bir satranç ustası gibi hareket ediyor. ABD ve İsrail ise hâlâ
Monoply oynuyor.