Çok değil daha bir iki ay önce Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a karşı NATO'yu göreve çağıran Batı medyası ve siyasileri şimdi yüz seksen derece dönmüş durumda. Litvanya'daki NATO Zirvesi'nin kahramanı ilan ettikleri Sayın Erdoğan'ın siyasi dehası karşısında şapka çıkarıyorlar.
Bu bağlamda NATO Zirvesi'nde yaşanan son gelişmeler bir bakıma küresel güç haritasındaki değişimin de mikrokozmosu durumunda. İlk fark edilen gerçek, Türkiye'nin artık Batılı devletlerin taleplerine göre hareket eden bir ülke olmaktan çıkmasıdır. Eski dünya 'muhal' olurken yeni bir dünya doğuyor. Eskiden Batı'nın ayağına basmasak da ayağa kalkmaya çalışmamız bile onları deli ediyordu. Oysa şimdi dik duran Türkiye'ye karşı hepsi yelkenleri indirmek zorunda kaldı.
Unutmayalım ki tarihte iki anlayış vardır. Birincisi dünyaya uymayı ve onunla bütünleşmeyi, diğeri ise yeryüzüne egemen olmayı tasarlar.
Yeni Türkiye'nin dünyayla bütünleşmeyi, kalkınma ve uyumu önceleyen jeo-kültürel aklı NATO zirvesinde de görüldüğü üzere her şeye hükmetmeyi isteyen Batılı nobranlığa haddini bildirmiştir.
***
Boşuna, kültür ve sosyolojiden mahrum bir jeo-politikanın en güçlü 'entelektüel zehir' olduğunu söylememişler. Batılı akıl işte bu yüzden son 400 yılda neye el attıysa kuruttu. Bu ağulu mantığın taşıyıcısı 'Beyaz Adam' dünyadaki dört büyük ırktan biri olan Kızılderililerin neredeyse soyunu tüketti. Afrika'daki siyah ırkı köleleştirdi. Asya'nın sarı ırkını ise coğrafyasında adeta paryalaştırdı.
Fakat son dört asırdır her hikâyenin kahramanı olan Batılı Beyaz Adam'ın dönemi artık kapanıyor.
Başını Türkiye gibi ülkelerin çektiği direniş dalgası giderek yayılıyor. Bu yüzden, Suriye ve Ukrayna'da savaştan öte küresel bir mücadele verildiğini akıldan çıkarmamak gerekir.
Uluslararası ve bölgesel düzeydeki güç dağılımı yeniden belirleniyor. Daha şimdiden dünyanın geleceğini başını beş aktörün çektiği beş farklı anlayışın şekillendireceği görülüyor. Bunları post-nasyonel AB, post-sovyet Rusya, postseküler Türkiye, post-sosyalist Çin ile post-hegemonik ABD'nin temsil ettiği anlayışlar şeklinde özetlemek mümkün. Özellikle Türkiye, ABD, Rusya ve Çin'e dair hikâyelerin belirleyici olması bekleniyor.
Zira geçmiş yüzyılın mantığından uzak yeni bir küresel denge oluşuyor.
***
Bölgemizde ve dünyada filizlenen bu yeni güç haritasını gören Türkiye, yeni bir küresel statü talebiyle hareket ediyor. Attığı her adımda uluslararası pozisyonunu yeniden tanımlıyor, güçlendiriyor ve kavramsallaştırıyor. Yeni Türkiye artık Batı'nın dayattığı tehdit algısı ve narkotik kavramlarıyla hareket etmiyor.
Bu da ülkemizin Batı'nın güvenlik tedarikçisi olma konumundan kurtulmasına ve savunma politikalarında daha bağımsız hareket etmesine yol açıyor.
Özetle AB ve ABD artık Türk dış politikasının temel eksenini oluşturmuyor. Eksen artık Türkiye. Bu durum, Batı'dan uzaklaştığımız anlamına gelmez. Batı ile yeni bir denge kuruluyor. Tıpkı Rusya ve Çin ile ilişkilerimizde olduğu gibi...
Yani jeo-politik çoğulculuk paradigmasını benimseyen Türkiye, eski ve yeni dünyanın kilit ülkesi olduğunun bilinciyle stratejiler geliştiriyor.
Dolayısıyla Türkiye'nin milli çıkarlarını küresel efendiler için kurban ettiği dönemler geçmişte kaldı. İşte bu yüzden eskiden ülkemize her on yılda bir format atan NATO'ya bugün biz format atıyoruz. Artık 'ölümü gösterip sıtmaya razı edemiyorlar' bizi.
Çünkü kendileri ölüm döşeğinde.