Suriye ve Ukrayna krizleriyle birlikte büyük güç politikaları küresel sahneye geri döndü. Yeni dönemi anlamak için travmatik bir içebakış sürecinden geçmeyi göze almamız gerek.
Yoksa dışarıdaki dünyanın gidişatına dair neler olup bittiğini tam olarak kavrayamayız. Unutmayalım 1989'da Berlin Duvarı yıkıldıktan sonra bir III. Dünya Savaşı fikri sadece bilim kurgu filmlerinde çıkabilirdi karşımıza.
Soğuk Savaş'ın hemen ertesinde Atlantik İttifakı'nın 'tarihin sonu' geldi diyerek zafer sarhoşluğuna kapıldığı 1990'larda iki ya da üç büyük aktörün birbirleriyle çatışma ihtimalinin sahneleneceği çapta küresel bir kriz olasılığı yoktu. Çin ve Rusya'nın süper güç konumundaki ABD'yi karşısına alması ise akla muhal bir şeydi.
Ancak Suriye ve Ukrayna'da derinleşen krizler bünyesinde o kadar çok değişkeni ve aktörü barındırıyor ki, küresel güçler ve bölgesel bloklar arasında savaş riski eskiye nazaran çok daha kuvvetli bir ihtimal haline geldi.
***
Dolayısıyla savaşlar artık bir ülkenin sabah uyandığında başka bir ülkenin tanklarını çayırında görmesiyle başlamıyor. Bu nedenle bardağın taşma noktasını ancak iş işten geçtikten sonra görebiliyoruz.***
Kim ne derse desin uluslararası siyasetin Hobbesyen doğasında var olan kaderciliğin sorunu, kendini gerçekleştiren bir kehanet olabilmesinde. Bu yüzden uyarılar ve dersler fayda etmiyor. Eğer Afganistan ve Irak işgallerinin tüm sonuçları önceden biliniyor olsaydı emin olun mimarları bu işe hiç girişmezdi.