Modern tarihin kurucusu ve tarihteki en büyük medeniyet teorisyeni olan İbn-i Haldun, "Boyun eğmiş ve kölelik halkası takmış bir topluluk gördüğünüzde onun hiçbir zaman bir imparatorluk kuramayacağından emin olun" der.
Ünlü Fransız tarihçi Fernand Braudel de aynı düşünceyi "Sadece bir uygarlık başkalarına 'hayır' diyebilen bir varoluştur" ifadesiyle dile getirir.
Bu anlamda, Anadolu'nun sekiz asırdır liderliğini yaptığı İslam dünyası, Batı'ya teslim olmayarak bir medeniyet olduğunu kanıtladı.
Özellikle son zamanlarda Yeni Türkiye'nin politik tutumuyla sembolize edilen bu köklü refleks, ilk etkisini küresel dengelerdeki sarsıntıyla gösterdi.
Kuşku yok ki Sayın Erdoğan liderliğindeki Anadolu Devrimi, Batı dünyasının 400 yıllık egemenlik kimyasını bozdu.
***
Çünkü İbn-i Haldun'un (Tunus 1332-Kahire 1406) yedi asır önce dile getirdiği gerçeği en iyi anlayan
Anadolu irfanı oldu: "Bir topluluğun dayanışması ve savaşçı ruhu (asabiyesi) eğer bir önderden yoksunsa o asabiye bir hükümdarlığa dönüşemez. Bu nedenle
liderin, onu destekleyen güçlü bir taraftar kitlesi bulunmalıdır."
İşte bu yüzden Batı'nın saldırılarına
karşı Anadolu irfanı her seferinde Başkan
Erdoğan etrafında kenetlendi. Onu hiçbir
zaman yalnız bırakmadı.
Aynı şekilde Erdoğan da milletine hep sahip çıktı. 'Asabiyet teorisi'ndeki "topluluğun dayanışmacı ve savaşçı ruhu ile ona rehberlik eden siyasi önderin kararlılığı" sayesinde Yeni Türkiye, emperyal merkezin
ülkemize ve bölgemize yönelik son 40 yıllık planlarını altüst etti.
Unutmayalım ki Şubat
1979'daki İran Devrimi ve Aralık 1979'daki Sovyet Rusya'nın Afganistan işgalinden sonra ABD ve Avrupa bütün stratejik ağırlığını
Avrasya'ya kaydırdı.
Ve umudunu Türkiye'nin merkezinde yer aldığı '
İslam coğrafyasındaki konjonktüre' bağladı. Hedef seçtiği
Hazar havzası ve Ortadoğu'daki enerji kaynaklarının kontrolü, Türkiye'nin önemini daha da artırıyordu.
***
Fakat Yeni Türkiye önce emperyal merkezin ülkemizde 1980'lerden beri yatırım yaptığı
FETÖ ve PKK'ya, ardından da İslam dünyasını 'terörle savaş' adı altında
'Balkanlaştırma ve Somalileştirme' planlarına set çekti.
Dolayısıyla
'ehlileştirdik' dedikleri 'Anadolu asabiyesi'nin Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılışıyla
kesintiye uğrayan mücadelesi ve Lozan Antlaşması ile
rehin alınan direniş bilinci bugün daha gür ve gümrah bir şekilde yeniden boy veriyor.
Bu uyanış, eşyanın ve tarihin doğasından gelen bir zorunluluktur. '
Tıpkı çekirdeğin bitkiye dönüşmesi gibi' kaçınılmaz bir zarurettir.
Pandora'nın kutusu açıldı bir kere, emperyal büyü bozuldu. Küresel düzeyde yeni bir kurallar dizisine geçiyoruz.
Bu nedenle Türkiye'nin
siyasal büyümesinin olmazsa olmaz şartı olan
başkanlık sistemi, konjonktürel bir tercihten çok
devletten medeniyete yürüyen ülkemizin
adeta lokomotifi olarak görülmelidir.
Unutmayalım ki başkanlık sistemi son 21 yılda
Anadolu ülkesinden bir dünya devletine dönüşen Yeni Türkiye'nin ihtiyaç duyduğu yeni siyasi formdur.
Sayın Erdoğan gibi büyük liderler işte böyle kritik dönüm noktalarında ve süreçlerinde ortaya çıkar. Bize düşen onun liderlik ettiği 'asabiye'ye sahip çıkmak ve
tarih yazan Anadolu irfanının sancağını yere düşürmemektir.