'Erdoğan'sız Türkiye', 'Putin'siz Rusya' ve 'Şi'siz Çin' projeleriyle yola çıkan ABD bugün muhtaç kaldığı bu üç lidere karşı küresel çapta bir bozgun yaşıyor.
ABD, 2008'de Barack Obama başa geldikten sonra 2016'ya kadar Türkiye, Rusya ve Çin'e yönelik grand stratejisini 'pivot Asia/ Asya'da oyun kurmak' diye niteledi.
ABD'nin temel hedefi, yeni dünyanın üç kurucu aktörü arasındaki derinleşen ilişkileri baltalamak, sonra da bu aktörleri birbirlerine karşı cepheye sürmekti.
Asya'da Çin'i işaret etse de Obama ve yardımcısı Joe Biden, ilk olarak Türkiye ve Rusya'ya yönelik planları raftan indirdi.
2013'teki Gezi kalkışması ile startı verilen 'Erdoğan'sız Türkiye' projesi 15 Temmuz 2016'daki darbe ve işgal girişimi ile en üst aşamaya taşındı. Aynı dönemde Rusya'ya karşı da 2014'teki Ukrayna darbesi devreye sokuldu. Ardından 2015'te Suriye'de jet krizinde de gördüğümüz üzere Rusya ile Türkiye'yi karşı karşıya getirme senaryosuna ağırlık verildi. Fakat bu kirli tezgâh başarılı olmadı. 15 Temmuz'dan sonra bu kez 2016'da elçi suikastı üzerinden yeni bir provokasyon denendi. Bu da sonuçsuz kaldı.
***
Bu nedenle
Donald Trump döneminde (2016-2020) taktik değiştiren ABD, Rusya ve Türkiye'ye karşı sıcak savaşı soğutarak
Çin'e ağırlık verdi. Ne var ki Trump, Çin'e karşı ilan ettiği ekonomik savaşta istediğini alamadı.
Kovid salgını ve onu takip eden tedarik zinciri krizi ABD'nin hezimetini daha da derinleştirdi.
Çin'e savaş açan Trump bir yandan örtülü şekilde de olsa Türkiye ile Rusya arasındaki askeri ve siyasi yakınlaşmayı hedef alan saldırılarını sürdürmekten geri kalmadı.
Trump'tan sonra iktidara gelen
Joe Biden ise Çin, Rusya ve Türkiye'yi aynı anda hedef aldığını duyurdu. Bu üç ülkeyi
'otokrasi ekseni' diye yaftalayan Biden eski müttefiki
Avrupa ile
demokrasi cephesini daha da güçlendirerek çok kutuplu yeni dünyaya fırsat vermeyeceğini açıkladı.
Ama önceliği Rusya'ya verdi.
Ukrayna krizi üzerinden Rusya'yı ekonomik savaş ile dize getirme projesini devreye soktu.
Biden'ın Ukrayna krizindeki ana hedeflerinden biri de Türkiye ve Çin'in Rusya ile ilişkilerini baltalamaktı. Ancak
Ankara ve Pekin yaptırımlara karşı çıkarak bu oyunu bozdu.
Geldiğimiz aşamada
Ukrayna'da planları akamete uğrayan ABD ve müttefiklerinin
Rusya'yı hedef alan ekonomik
savaşı ters tepti. Bir bakıma
'Putin enflasyonu' diye nitelenen kriz bugün Batı ekonomilerini
felç etmiş halde.
***
Çünkü amacı Rus lider
Putin'i devirmek olan ambargoların yol açtığı enerji ve
tedarik krizi, Avrupa ve ABD'de son yarım
asrın en büyük fiyat artışlarına yol açtı.
Ukrayna krizinin başlarında
"Rusya'da rejimi değiştireceğiz" diyen Biden kısa
sürede geri adım atarak Kiev'in uzlaşı için
Moskova'ya toprak tavizinde bulunmasını
tavsiye etti. Fakat ABD bununla da kurtulamayacağının
farkında. Yeniden yüzünü
Türkiye ve Çin'e dönmeye başlayan
Biden, petrol arzını artırmaları için daha
önce
'parya devlet' diye hakaret ettiği
Suudilerin bile ayağına kadar gidiyor.
ABD'nin hedef aldığı
Türkiye, bugün küresel gıda krizinin çözümünde anahtar ülke konumunda. ABD artık
sabah akşam ülkemize övgüler düzüyor. Aynı ABD, Rusya'ya yaptırım için tehdit ettiği Çin'e karşı da yelkenleri indirdi.
Hatta
Pekin ile flörte başlayan Biden, 18 Haziran'da Şi Cinping ile görüşmek istediğini söyledi.
Velhasılıkelam, ABD maruz kaldığı darboğazdan çıkmak için
gıda krizinde Türkiye, enerji krizinde Rusya ve tedarik zinciri krizinde de Çin'e muhtaç durumda. Trajiktir... ABD yönetimi devirmek istediği liderlere şimdi el açıyor.
Ancak asıl
öldürücü enflasyon bundan sonra başlayacak.
O da jeopolitik enflasyondur. Küresel sistemin çok kutuplu dünyaya evrilmesidir. Çünkü geldiğimiz aşamada ve önümüzdeki süreçte Türk, Rus ve Çin liderlerinin küresel sahnedeki nüfuzları daha da artacaktır.