Atlantik'in inşa ettiği küresel sistem kendiyle birlikte dünyayı ve insanlığı da dibe çekiyor. Korona pandemisi ile başlayıp ardından tedarik ve enerji krizleriyle derinleşen küresel statükonun sosyo-politik ve ekonomik rejimindeki bunalım bugün yüksek enflasyon, artan işsizlik ve hayat pahalılığı şeklinde hemen her ülkeyi pençesine almış durumda.
Öyle ki dünyanın en büyük enerji üreticisi ABD'de bile bir galon benzinin (3.78 litre) fiyatı 6.39 dolara kadar tırmandı. İstihdamdaki daralma, fiyatlardaki artış ve enerjideki yükseliş önlenemiyor.
Amerikalılar krizin faturasını kestiği Joe Biden'ın ismini 'bidenflation' diye değiştirdi.
Çünkü Amerikan devleti, halkı yerine üst gelir grubu ile petrol, silah ve teknoloji firmalarından oluşan lobileri koruyor. Ama deniz bitmek üzere. 'Corporate America' denilen vahşi şirketler ülkesi ABD'de askeri bozgunlar ve siyasi çalkantılar yanında salgının tetiklediği tedarik ve enerji krizlerinin yol açtığı ekonomik çöküş giderek hızlanıyor.
***
Son kitabında ABD'deki orta ve alt kesimin gelirdeki payının 1970'te yüzde 70'ten 2020'de yüzde 48'e düşerken üst sınıfın gelir payının ise yüzde 29'dan yüzde 50'ye çıktığını vurgulayan David Gelles "Bu gelir adaletsizliğinin ABD ekonomisine maliyeti her yıl 300 milyar dolara ulaşıyor" diyor.
Benzer bir tablo kendini demokrasi, hukuk ve adaletin beşiği diye lanse eden
Avrupa için de geçerli.
Servetleri eriyen Batılı orta sınıflar hızla
proleterleşirken sabit ve dar gelirliler de
prekaryalaşıyor. Bu yüzden eğitimli kesimlerin gelecek umudu kalmamış durumda.
Hatta işçi-emekçi anne babalarının refah düzeyini dahi yakalamada zorlanan Batılı okumuşlar,
Marksist terminolojideki ezilen alt kesimler için kullanılan proletaryadan ilhamla kendilerini
yeni prekarya sınıfı (
eğitimli köleler) şeklinde tanımlıyor.
Emperyalist
kapitalizmin mabedi sayılan ABD ve
Avrupa'nın ekonomik rejimleri
bu haldeyse varın siz dünyanın
geri kalan ülkelerini düşünün.
Sonuçlar üzerinden değil de nedenlere inerek analiz yaptığımızda bugünkü küresel krizin asıl aktörünün ABD ve onun uyguladığı ekonomik faşizm olduğunu görürüz.
***
Krizin gerçek nedeni ABD'nin enerji arzını kontrol için
Venezuela, Libya, Irak, İran ve Rusya gibi ülkelere yönelik devreye soktuğu
işgal, kaos ve yaptırım rejimidir. Bu emperyalist strateji bugün
Batı dâhil bütün dünyayı krize sürüklüyor.
Ancak ABD ve
kırık plakları hâlâ manipülasyon peşinde.
Tedarik krizinden dolayı Çin lideri Şi Cinping'i suçlarken
enerji krizinden dolayı da Rus lider Vladimir Putin'i hedef gösteriyorlar.
Ne var ki bu iki liderin
dünyayı kaosa sürüklediği propagandasını
yapan ABD'ye
artık kendi halkı bile inanmıyor.
Zira küresel krizin en büyük sorumlusu
ABD'nin işgal, savaş, ambargo ve kaosa dayalı emperyal enerji stratejileridir.
Bu nedenle küresel sistemin krizi
reel kapitalizm ile tanımlanan piyasa uygarlığının da çöküşüne yol açacaktır. Çünkü Batı'nın
kültürel ve ideolojik endoktrinasyon propagandalarına kendi halkları
bile kanmıyor. Batılı kitlelerin
emperyal sermayenin bekçiliğini
yapan siyasete güveni
dibe vurmuş halde.
Biden gibi Batılı siyasiler
yeni söylem stratejileriyle hem hezimetlerini perdelemeye hem de kendi
devletlerinin işlevsizliğinin bedelini Şi ile Putin'e yıkma kurnazlığına başvuruyor.
Geldiğimiz aşamada
Çin, Türkiye ve Rusya'nın öncülük ettiği yeni bir dünya kurulurken Batı'da ise siyaset
ve kültür artık bir bıkkınlık gösterisi
şeklinde devam ediyor.
Bu nedenle önümüzdeki süreçte
insanlığın en büyük problemi çöküşe geçen Batı'nın kendiyle birlikte dünyayı da batırması olacaktır. Fakat Ankara, Pekin ve Moskova buna izin vermeyecektir.